Müslüman, camiini evleştiremez ama evini camileştirebilir. Evinde bulunan ve onun zevklerini tatmin edecek olan her şeye rağmen, evinde namaz kıldığında namazı, eşiyle neşelendiğinde eşi, sofraya oturduğunda da sofrası onun sevap kaynağı olur. Müslüman, sürekli kazanandır. Çünkü Müslüman, yaşadığı her şeyi, dini için hayata anlam katan imanı ile yaşamaktadır.
Uyurken inananı ile beraber olan, uyurken bile kazandıran İslam, insanı insan olmanın onuruna ulaştıran dindir. Ona bağlanan insan, yeryüzünü aşıp cennetlere doğru yürüyen insandır. O insan, insanların arasından meleklere el uzatan kişidir. Çileler içinde çilenin olmadığı diyara el sallayan insandır o.
Ebedî cennetlere iman edenin hesabı fani değerler üzerinden olmaz. Sonsuzluk heyecanını hisseden gün saymaz. Onun günü, dünya hayatının tamamıdır. Yaşadığı hayat, “bir gün” kadardır zaten. Onun için saatler, dakikalar hatta saniyeler hesaba dâhil değildir bile. Nefeslerini sayar, bakışlarını denetler. Kulaklarından giren kelimelere varıncaya kadar hesaplı ve sorumludur o.
Ebedî hesapları olanın geçici işleri nasıl olsun?
Cennet köşklerini kurgulayanın boş vakti olur mu hiç? Boş vakit, boşlukta olanın elindedir. Kendine yer bulamayan ve bulunduğu yeri kendinin zannedenin durumunda boşluk vardır. Yemek içmek, neşelenmek hak olmasına haktır elbette. Haktır ama bu hak, boş vakit bulunduğu için kullanılmaz; gerekli olduğu için yemek vardır, uyumak vardır, gezmek vardır, neşelenmek vardır. Bunun için de adı gezmek, yemek, neşelenmek olduğu hâlde sonunda, sevap kazanmak da gelecektir. İbadetler gibi; cennete doğru koşuyor olduktan sonra kıbleye yönelip namaz kılmak da ibadettir, arkadaşlarla bir piknik ortamında muhabbet etmek de. Yeter ki gayelerin gayesi cennet olsun. Ömür israf etmekten, boş zamanı olmaktan, vakit doldurmak için hobiye vakit bulabilmekten korunmuş bir hayat olsun. İslam budur, Müslüman böyledir.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız