Her konuda olduğu gibi tebliğ metodunda da Peygamberimiz (sav) örnek alınmalıdır. Bunun içinde ihlas ve takva elbisesine bürünerek, sağlam inanç, sahih Kur’an ve Sünnet bilgisi, siret bilgisi, usul ve esas bilgilerine sahip olarak bu işe başlanılmalıdır.
Tebliğ yaparken muhatabın statüsü ve konumu göz önünde bulundurulmalı, ters etki yapabilecek durumlardan kaçınılmalıdır. İnsanların kutsallarına, şahıslarına, değer verdikleri şeylere hakaret etmeden fakat yanlış ve hatalarını da tasvip edip onaylamadan uygun bir üslupla hatırlatılması esas alınmalıdır.
İslâm’ın en temel esaslarından ve müslümanın Allah’a kulluk görevleri arasındaki en önemli sorumluluklarından biriside “Emr-i bilma’ruf nehy-i anil münker”dir. “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız…” (Ali İmran, 3/104,110) ayetlerinin muhatapları olarak bu bütün Müslümanlar üzerine bir vecibedir. Konunun önemine ve zorunluluğuna işaretle Hz. Peygamber(sav) “Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehy edersiniz, ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azab gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz ama, duanız kabul edilmez.” (Tirmizî, “Fiten”, 9) “Hayır, Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, zalimin elini tutup zulmüne mani olur, onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız; ya da Allah Teâlâ kalblerinizi birbirine benzetir, sonra da İsrâiloğullarına lânet ettiği gibi size de lânet eder.” (Ebû Dâvûd, “Melâhim”, 17) buyurmaktadır.
Alimler, bu ayetler ile hadislerin emri uyarınca, müslümanlar içinde, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan bir topluluğun bulunmasının farz-ı kifaye olduğunu belirtmişlerdir. Hiçbir Müslüman bu temel sorumluluktan kendini müstağni göremez. Gücü nispetinde bu vecibeyi yerine getirmekle mükelleftir. Bu görevi üstlenen kişilerde, görevin iyi ve hakkaniyete uygun olarak yerine getirilmesini mümkün kılacak bazı şartların bulunması gerektiğine de işaret etmişlerdir. Tebliğ ve davet;
Sahih bilgi, liyakat ve donanım, sağlam bir inanç, ihlas ve samimiyet içeren ibadet üzerine inşa edilmelidir.
Her konuda olduğu gibi tebliğ metodunda da Peygamberimiz (sav) örnek alınmalıdır. Bunun içinde ihlas ve takva elbisesine bürünerek, sağlam inanç, sahih Kur’an ve Sünnet bilgisi, siret bilgisi, usul ve esas bilgilerine sahip olarak bu işe başlanılmalıdır. Kur’anın ifade ettiği şekliyle “Ey bürünüp sarınan (Resûlüm)! Kalk ve (insanları) uyar. Sadece Rabbini büyük tanı. Elbiseni tertemiz tut. Kötü şeyleri terk et. Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma. Rabbinin rızasına ermek için sabret.” (Müddessir, 74/1-7) ayetinin gereğince hazır olunması esas alınmalıdır. Sabır zırhına bürünülerek tebliğ, kulluk şuuru içinde yapılmalı “De ki: Ben sizden ücret talep etmiyorum. Ücretiniz sizin olsun. Benim mükâfatım Allah’a aittir. O her şeye şahittir.” (Sebe, 34/47) ayetinin gereğince tebliğ karşılığında kesinlikle menfaat ve çıkar beklentisi içine girilmemelidir.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız