Canın yongası malı infak etme, bize emanet olarak verilen bu canı sahibine ölmeden önce teslim etme ve yüce Allah’ın emri istikametinde evlâtları da kendimize bir perde hâline getirmeme hususundaki ölçüler, nefsimizi ve şeytanı mağlûp ederek ebedî saadeti kazanmamız için ilâhî lütuflardır.
Kurban olma, bir kayboluş ve kaybediş değil bir yücelme ve en yücede var oluş demektir. İnsan kendisini Hakk’a ve Peygamberi’ne kurban ettiği, yani onlarda fani olduğu an, bir sonsuzluk deryası hâline döner. Artık o fanilik sınırlarının ötesine adım atar. Allah’ın sevdikleri arasına dâhil olur.
Kim neye kurban olursa, o istikamette özelliklerle dolar. Damla, deryaya kendini kurban etmişse artık o da bir deryadır. İlâhî azamete nispetle kıt akıllı insan; kendini sonsuz akla, yani ilâhî iradeye teslim ederse, sonsuz güzellikler sergiler.
İNSANLIĞIN ÜÇ İMTİHANI
İbrahim (as)’ın kalbinde üç tane taht vardı: Mal, can ve evlât. Cenab-ı Hak onu üçünden de imtihan etti. Hazret-i İbrahim, zikrullah mukabili maldan vazgeçti. Sonra Nemrut’un mancınığıyla ateşe atılma hâdisesinde hiçbir rızasızlık göstermeyip candan vazgeçti. Sonra ilâhî emir üzerine evlâdını kurban etme teşebbüsünü yine büyük bir teslimiyetle ifa etmek suretiyle Cenab-ı Hakk’ın emri karşısında evlâttan da vazgeçti.
Böylece de Allah’a dost oldu, Halilullah oldu.
İbrahim (as)’ın muvaffakıyetle neticelenen üç imtihanı, aslında bütün insanlığın yaşadığı bir imtihandır.
Canın yongası malı infak etme, bize emanet olarak verilen bu canı sahibine ölmeden önce teslim etme ve yüce Allah’ın emri istikametinde evlâtları da kendimize bir perde hâline getirmeme hususundaki ölçüler, nefsimizi ve şeytanı mağlûp ederek ebedî saadeti kazanmamız için ilâhî lütuflardır. Kurban ibadetinin özünde yer alan incelikler ve mecazi nükteler de, Cenab-ı Hakk’ın bizden sadece bir kurbanlık kesme fiilini istemediğini belirtmekte ve kâmil insan olma yolunda yüce hasletler kazanmaya sayısız işaret ve manalar sergilemektedir. Şöyle ki;
PEYGAMBER TESLÎMİYETİ
Hazret-i İbrahim (as), Hacer Validemiz ile İsmail (as)’ı Mekke’ye bıraktıktan sonra, Sâre Validemiz’in yanına dönmüştü. Arada bir, onların yanına uğruyordu.
Bir seferinde İbrahim (as), Mekke’de bir rüya gördü. Rüyasında, ayette buyurulduğu gibi İsmail (as)’ı kurban ediyordu. Rüya şeytani mi, Rabbani mi diye şüphelendi. Ancak aynı rüya üç gün devam etti. Bu günler, hac mevsiminin tevriye, arefe ve bayramın birinci günü idi.
Bir rivayette İbrahim (as); Allah, bana bir oğul verirse, onu kurban edeceğim! demişti. İşte bu sözü sebebiyle imtihana tabi tutulmuştu.
İbrahim (as), Rabbinden gelen ilâhî emir üzerine Hacer Validemiz’e, oğlu İsmail’i yıkamasını ve güzel kokular sürmesini; onu bir dostuna götüreceğini söyledi. Hazret-i İsmail’e de yanına bir ip ve bıçak almasını tembih etti ve;
–Oğlum, Allah rızâsı için kurban keseceğim! dedi.
Mina’ya doğru yol almaya başladılar. Bu sırada şeytan, insan kılığında Hacer Validemiz’in yanına geldi ve O’na;
–İbrahim, oğlunu nereye götürüyor biliyor musun? dedi.
O da; –Dostuna götürüyor, cevabını verdi.
Şeytan;
–Hayır, kesmeye götürüyor… dedi.
Hacer Validemiz;
–O, oğlunu çok sever! diye mukabele etti.
Şeytan devamla;
–Allah emrettiği için boğazlayacakmış! deyince Hacer Validemiz;
–Eğer Allah emretti ise güzel bir şeydir. Tevekkül ederiz, dedi.
Şeytan, Hacer Validemiz’i aldatamayınca İsmail (as)’ın yanına gitti. Bu sefer de O’na sordu:
–Baban seni nereye götürüyor biliyor musun?
İsmail (as);
–Rabbi’nin emrini îfâya.. Dedi.
Şeytan;
–Biliyorsun ki, seni kesmeye götürüyor! diyerek vesvese vermeye çalıştı.
Bunun üzerine Hazret-i İsmail;
–Defol mel’un! Biz, Rabbimiz’in emrini seve seve yerine getiririz! şeklinde mukabele ile şeytanı kovdu. Onu taşladı.
Şeytan İsmail (as)’ı da kandıramamıştı. Bu sefer İbrahim (as)’a döndü;
–Ey ihtiyar! Oğlunu nereye götürüyorsun? Şeytan seni rüyada kandırmış! O rüyalar şeytanidir. Dedi.
İbrahim (as);
–Sen şeytansın! Hemen yanımızdan uzaklaş! dedi.
Eline yedişer tane taş aldı ve şeytanı üç ayrı yerde taşladı.
İşte hacda kıyamete dek rükün olarak devam edecek olan şeytan taşlama, bu şekilde başladı. Bu hâl, onların tevekkül ve teslimiyetlerinin bir nişanesi olarak ümmete nümûne oldu.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız