Herkes bilir ki bu dünyadaki bütün yarınlar izafi yarınlardır. Her yarın vakti gelince sadece dünden ibaret olmaktadır. Fakat öyle bir günümüz olacak ki o günümüzün dünyaya ait bir yarını olmayacak. O gün, gerçek ve tek yarın olacaktır, bu da ahiret yarınıdır. İşte gerçek istikbalimiz o yarında belli olacaktır. O yarında hayat kasetimiz bize tamamen seyrettirilecektir.
Allah’a dostluk mertebesine mazhar olmak için de Kur’an’daki ilâhî mesajlara gönül vermek, sünnet-i seniyye üzere yaşamak şart. Bu şartın temel harcı da muhabbet, muhabbet, muhabbet… Zira muhabbetimiz ne kadarsa Hakk’a bağlılık ve itaatimiz de o derecede kuvvet ve hayat bulur. Yani muhabbet olmazsa olmaz. Çünkü en zor ibadetleri de, fedakârlıkları da, çileleri de kolaylaştıran iksir, muhabbettir.
Rabbimiz, bizi insan olarak yarattı. Varlıkların en şereflisi kıldı. Yeryüzünde kendisine halife yaptı. İslâm ve imanla şereflendirdi. Hazret-i Muhammed Mustafa (sav)e ümmet eyledi. Bu lütuf ve keremin, ihsan ve şerefin değerini anlatmak mümkün değil. O hâlde bunların şükrü çok mühim. Her nefeste Cenab-ı Hakk’a teşekkür hissi içinde şükredenlerden olmalıyız.
Bu dünyadaki bütün yarınlar izafi yarınlardır. Çünkü hepsi dünden ibaret olmaktadır. Dün olmayacak tek yarın, ahirettir. Gerçek istikbalimiz, işte o yarında belli olacaktır.
Malûm bu dünya bir imtihan dershanesi. Bu dershanede Cenab-ı Hak bizleri peygamberleriyle, suhuf ve kitaplarıyla, kâinattaki azamet tecellileriyle ve ilâhî sanat harikalarıyla gece gündüz irşat ediyor. Bu irşadın maksadı, insanoğlunun tekrar cennete dönmesi. Bunun için de vuslat yolunda her şeyden önce nefis ve iblis engelini bertaraf etmek zarurî.
Cenab-ı Hakk’ın Kur’an-ı Kerim’de bize verdiği mesajların özü bu. Dolayısıyla Kur’anî ve nebevî mesajlara gönül vermemiz, daha doğrusu onları tatbikata geçirmemiz şart. Ancak o zaman ahirzaman hengâmı, istikbali kazanma harmanı hâline gelir. Çünkü bu faniden sonraki gerçek istikbal dünya harmanında elde edilir. Rabbimiz buna işaretle buyurur ki:
“Ey iman edenler! Allah’tan ittika edin (ihlâs, takva ve hürmet ile O’na bağlanın, isyan etmekten de sakının) ve herkes yarına ne hazırladığına baksın.” (Haşr, 59/18)
Herkes bilir ki bu dünyadaki bütün yarınlar izafi yarınlardır. Her yarın vakti gelince sadece dünden ibaret olmaktadır. Fakat öyle bir günümüz olacak ki o günümüzün dünyaya ait bir yarını olmayacak. O gün, gerçek ve tek yarın olacaktır, bu da ahiret yarınıdır. İşte gerçek istikbalimiz o yarında belli olacaktır. O yarında hayat kasetimiz bize tamamen seyrettirilecektir. Cenab-ı Hak buyurur:
“Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.” (İsrâ, 17/14)
Dolayısıyla ömrümüzün bütün meselesi, bu yarını kazanabilmek için ebedî istikbale en güzel şekilde hazırlanmak olmalıdır. Çünkü kıyamet gününe hazırlıksız varanlar için o gün çok dehşetli ve şiddetli geçecektir. Cenab-ı Hakk’ın bildirdiği veçhile o gün zaten çok şiddetli bir gün olacaktır. Ancak bu şiddet ve dehşet, oraya hazırlıksız ve gafilane gidenlere korkunç bir musibet olacaktır.
Bu imtihan âleminde en ufak bir rahatsızlıktan korkuyoruz, en ufak bir depremden, arızi ve semavi afetlerden yüreğimiz hopluyor, bin bir endişe içine düşüyoruz. Çünkü canımız çok tatlı. Fakat bilmeli ki korkulardan, endişelerden ve kederlerden kurtuluşun tek yolu var. O şiddetli güne tam hazırlanmak. Çünkü ne dünyada ne kabirde ne de kıyamette kaçacak hiçbir yer yok. Bunun için Cenab-ı Hak, bizlere yegâne barınak ve sığınak olarak yüce zatını göstermekte ve buyurmaktadır ki:
“Allah’a kaçın/koşun…” (Zâriyât, 51/50)
Bu Allah’a kaçış/koşuşta ömür denen zamanı değerlendirmek çok mühim. Çünkü her şeyi geri almak, bedelini ödemek mümkün, fakat elden kayıp giden zamanı geriye almak mümkün değil.
Hızlı akan hayat ırmağı, bir daha geriden başlamıyor. Akış daima ileri. Tersine akıntı yok. Bu itibarla Rabbimiz her ayette bizden bir derinlik ve tefekkür istiyor. Bizde bulunması gereken sıfatları kıyamet terazisine göre talep ediyor ve takdir ettiği kullar hakkında şöyle buyuruyor:
“O kullar şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak verdikleri sözü yerine getirirler.” (İnsan, 76/7)
Kıyamet hakkındaki ayetler, muhtelif. Kimi ayetler sevindirici, kimi ayetler korkutucu. O gün hiçbir pişmanlığın telafisi yok. O gün kâinatın tamamında deprem günü. Öyle ki ayetlerde:
“Onu (kıyameti) gördüğünüz gün her emzikli kadın, emzirdiği çocuğu unutur. Her hâmile kadın da çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir hâlde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir. Fakat Allah’ın azabı çok dehşetlidir.” (Hac, 22/2)
“Peki, inkâr ederseniz çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o kıyamet gününden kendinizi nasıl koruyabileceksiniz?” (Müzzemmil, 73/17) buyruluyor.
Biz bugün hiçbir çocuğun korkudan ihtiyarladığını görmüyoruz. Fakat o günde çocuklar, yüzleri aksakallı, buruşmuş hâle gelecek buyuruyor Rabbimiz. Fakat yürekleri hoplatan, âlemleri darmadağın eden kıyamet günündeki korkuyu tatmamak, o dehşetten korunmak mümkündür.
Peki, bu nasıl olacak?
Hiç şüphesiz ki Allah’a dostluk sırrına nail olarak. Çünkü Cenab-ı Hak ayet-i kerimede:
“İyi bilin ki, Allah’ın dostlarına asla korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.” (Yunus, 10/62) buyurmaktadır.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız