Hayatın hızından uyuşanlar, hayattaki hazların kokusunu alamaz hale gelmişse biran önce hayatı yavaşlatarak, ruhlarının farkına vararak ‘’seyre ve şükre’’ de vakit ayırarak tükenmemek için çaba göstermeli.
Her şeyin hızla çoğaldığı, zamanın bereketinin azaldığı bir zaman dilimindeyiz. Yaşadığımız dünya hızla değişmekte, inandığımız değerlerle çatışmaktayken, modern dünyanın yaşadığı kırılma ve dönüşüm, Müslümanları da bir yol ayrımına getirdi. Müslümanlar, ya modernitenin öngördüğü süreçlere katılarak ona yeni bir “ruh” verdiler ya da içinde hızla kaybolmaya devam ettiler. Her şey çok hızlı değiştiği için kimse hiçbir şeyden emin olamaz hale geldi. Gerçekten de hız, insanları uyuşturup parçalanmaya yöneltti, hızlı yemek, nasıl sindirim sorunu meydana getiriyorsa, hızlı yaşamak da yaşamsal hazsızlık sorunu meydana getirdi.
Hayatın hızından uyuşanlar, hayattaki hazların kokusunu alamaz hale gelmişse biran önce hayatı yavaşlatarak, ruhlarının farkına vararak ‘’seyre ve şükre’’ de vakit ayırarak tükenmemek için çaba göstermeli.
Anın içine gömülmeyi, teknolojiden kaçıp saklanarak kendimizle baş başa kalmayı, bir ekran karşısında olmaksızın zamanı tecrübe edebilmeyi ve hatta giderek bir sofra etrafında uzun sohbetler yapmayı unutur hale geldik. Başkaları tarafından kurgulanmış senaryosunu ‘’öteki’’lerin yazdığı bir sömürü olduğunu unutmamalı, bu konuda bilinçlenmek ve dayatılan sahte ihtiyaçlara rest çekmek sorumluluğumuz vardır
Hayatla bağ kurarak ruhun nefes almasına izin vermeli, yaratılan her şeyi tefekkür ederek bir mucize olduğunu kavramalı, perdeleri açıp kâinatı okuyabilmeli ve böylece bir hiç olduğumuzu ve haddimizi bilmemiz gerektiğini anlamalıyız
Gök, yıldızlar, güneş ve ay onları duymak için sessizleşip kalbe dönmeli.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız