Allah Kur’an’da; insana uygulamada yetki vererek halife kılmış, yöneticiler ve yönetimin genel çerçevesini belirlemiş, yöneticilere itaati emretmiştir. İdarecileri ve yönetimleri Allah ve Rasülünün hükümlerine rağmen hüküm koyma yetkisine sahip kılmamıştır. Hüküm belirtmediği, güncel, dünyevi, teknik konulardaki hususları genel prensipler çerçevesinde olmak kaydıyla idarecilerin tasarrufuna bırakmıştır.
Kur’an’ın siyasi öğretisinde; laik, geçici, menfaatçi, şekilci, pasif, donuk bir siyaset anlayışı ve devlet örgüsü yoktur. Kur’an’ın, siyasi yapısı; ilahi vahye dayanan, kıyamete kadar baki, insanların dünya huzuru, ahiret kurtuluşunu gaye edinen, canlı ve dinamik bir yapıdır. Kur’an bunun için gerekli olan temel prensipleri emreder ve bu temel prensiplere uyulması şartıyla her türlü meşru yönetim biçimini tasvip eder. Kur’ânî öğreti de, yönetim şekillerinin isimlerinden daha ziyade yönetim esnasında uygulanacak temel prensipler ve ilkeler ön plandadır.
Kur’an, insanın dünya hayatını tanzim etmek için gönderilmiş yaşam biçimidir. Dünya hayatında insanın yaşamı ve kulluğu için gerekli olan inanç, ibadet, ahlâk, hukuk, iktisat, muamelat, siyaset gibi temel unsurları içerir. Kur’an’ın toplum hayatında yaşanabilir olması, belli bir düzenin ve yönetim yapısının olmasını gerektirir. Kur’an bu yönetim yapısı ile ilgili olarak; ne tamamen dünyayı ihmal eden ruhçu bir görüş, ne de ahireti ihmal eden materyalist bir görüş benimser.
Kur’an’a göre yerlerin, göklerin ve içindekilerin Rabbi, Mâliki, Hâkimi, İlahı Allah'tır. O’na ve hükümlerine; inanılmalı, itaat edilmeli, boyun eğilerek teslim olunmalıdır. Bu hususta hükümleri kesindir ve ortak kabul etmez.“De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.” (Ali İmran, 3/26) “Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah'ın her şeye gücü yeter.” (Ali İmran, 3/189) İnsanoğlu dışındaki varlıklar O’nun bu hükümranlığını zorunlu olarak kabul ederken,“Göklerde ve yerdekiler, ister istemez O'na teslim olduğu halde onlar (Ehl-i kitap), Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Hâlbuki O'na döndürüleceklerdir.”(Ali İmran, 3/83) Kendisine irade verilmiş olan insan davranışlarında özgür bırakılmış insanda kendi iradesi ile Allah 'ı Rab olarak kabul etmiştir. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şahit olduk, dediler.” (Araf, 7/172)
Kur’an’ın siyasi anlayışı evren hakkında geliştirdiği temel fiillere dayanmaktadır. Bu temel esasları siyasi görüş açısından mütalaa ettiğimiz zaman şu dört özellik ortaya çıkar:
a-İnsan ve yararına sunulan her şeyin, tüm kainatın yaratıcısı Allah'tır.
b-Yaratıkları üzerinde tek Rabb, tek kanun koyucu ve idareci Allah'tır.
c-Kainatta ne Allah'tan başka hakim güç, ne de Allah'ın bu hakimiyetini paylaşacak her hangi bir güç vardır.
d-Hakim olma özelliklerine sahip olan sadece Allah'tır. (Mevdudi, Kur’an’ın Siyasi Öğretisi,İslâm Düşüncesi Tarihi,c.1,s.224)
Kur’ân-î düşünce de siyasi yapının temelini; Tevhid, Risalet ve Ahiret inançları ile Kur’an’da siyasetle ilgili temel prensipler ve Hz. Peygamber(sav)' in Medine’de kurmuş olduğu İslam Devleti ile bu esnada yürütmüş olduğu siyaset oluşturur. Siyasi yapıdaki hedef; İnsanların yalnızca Allah’a kulluk yapmalarını sağlamak, dünyayı imar ve ıslah etmek, ahirette cenneti kazanmalarını sağlamaktır.Kur’ân-î düşüncedeki siyaset bu anlamda laik değildir. Dünya-Ahiret ayırımını kabul etmez, ikisi beraber mütalaa edilir. İslâmi siyasetin temel gayesi de; “İslâm’ın zorunlu ve merkez olarak, kurallarının ve emirlerinin yeryüzünün ıslah edileceği bir tarzda temsil edileceği ve somutlaştırılacağı bir dünya düzeninin inşasını hedeflemesidir.” (Fazlurrahman, Allah(cc)'ın Elçisi ve Mesajı, s.20)
Kur'an düşüncesinde, siyasetin temel prensipleri şu şekilde sıralanabilir;
- Egemenlik
- Şura
- Adalet
- Ümmet olma
- Biât ve itaat (Gölcük, Kur’an ve İnsan , s.236)
Bu temel prensiplerin bir kısmı idarecileri bağlarken (egemenlik, şura, adalet) bir kısmı da idare olunan insanları bağlamaktadır. (Ümmet olma, bey’at ve itaat) Her iki tarafında karşılıklı hak ve sorumlukları mevcuttur ve bunlar yasalarla belirlenir.
Siyasi düşüncede ve yönetimde Allah ve Rasulü’nün hükümleri, ilkeleri önceliklidir ve ilk planda olmalıdır. Aynı zamanda uygulanmalı ve uyulmalıdır. Bu hususta Rabbimizin hükmü kesindir. “(Sana şu talimatı verdik): Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma. Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et.” (Maide, 5/48,49) “Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir… İşte onlar zalimlerin ta kendileridir…İşte onlar fâsıkların ta kendileridir.” (Maide, 5/44,45,47) Allah’ın indirdiği hükümler ile hükmetmeyenlere üç noktadan bakılmış; O’nu inkar manası taşıdığı için “kafir”; Allah’ın hükmü adalet, onun zıddı zulüm olduğundan “zalim” denilmiş, Allah’ın emrinden çıkış manası göz önüne alınarak “fasık” denilmiştir.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız