Batılıların AB uyum yasaları çerçevesinde bize dayattıkları projelerin başında, aileyi, toplum yapımızı ve dokumuzu çökertecek İstanbul Sözleşmesi ile bu ülkenin bazı illerinde, okullarında pilot olarak uygulanma aymazlığı gösterilen “cinsiyet eşitliği” gibi yıkıcı projeler geliyor! Başlarına çalmamız lazım, bütün bu tür sinsi, yıkıcı projeleri!
Toplumu, aileyi ve insan türünü yerle bir eden, insan türünün geleceğini bile tehlikeye sokan sefih seküler-hedonist-insanaltı insan tipinin bu ülkeye dayatılması, bu ülkede toplumun çözülmesi ve ailenin çökmesiyle sonuçlanacaktır. Dünyada en sağlam, en güçlü aile ve toplum yapısına sahip bir ülkeyi çökertmenin, genç nesillerini körleştirmenin, hedonist, nihilist, ruhsuz insanaltı varlıklara dönüştürerek köleleştirmenin, içerden teslim almanın en sinsi yolu bu!
Türkiye, dünyada ailenin ve toplum dokusunun en güçlü olduğu ülkelerin başında geliyor. Ailenin bir ruhu var bu ülkede. Toplumun da.
Daha doğrusu, vardı!
Şimdi İstanbul Sözleşmesi’yle ve cinsiyet eşitliği projeleriyle aile yapımız, sosyal dokumuz büyük bir saldırıyla karşı karşıya!
Batı’da aile çöktü, toplum çöktü. Hayat ruhsuzlaştı, çölleşti; insan da bitti.
Batı’da insan yok, sistem var sadece: Batı toplumlarını güçlü ekonomik sistem ve güçlü hukuk sistemi ayakta tutuyor: Sistem insanın önüne geçti: Batılılar, sistemi koruyorlar, insanı değil. Sistem, çökerse her şeyi kaybedeceklerini çok iyi biliyorlar.
Batı’da fiyaskoyla sonuçlanan, hem felsefî olarak hem de sosyolojik olarak Batı toplumlarını önce kuran ama sonra da paldır küldür çökerten, yıkan insan modelleri, sosyal ve kültürel modeller türlü tuhaf anlaşmalarla şimdi Türkiye’ye de dayatılmaya başlandı.
Türkiye’nin “cinsiyet”le imtihanı meselesine gelmeden önce, Batı toplumlarının ailenin, toplumun ve insanın bitişiyle sonuçlanan felâketin eşiğine nasıl sürüklendiklerine yakından bakmakta fayda var.
1648 Westfalya Anlaşması’yla kurulan Avrupa Dünya Düzeni, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çöktü.
Batı Uygarlığı’nın felsefî temellerinin sorgulanmasına dönüştü Avrupa’nın çöküşü.
Demokrasi kavramı, hukuk devleti fikri, insan hakları söylemi önce radikal bir şekilde sorgulandı; sonra da liberalizm üzerinden yeniden tanımlandı.
Bu sorgulama sürecinin öncelikle Avrupa toplumlarında yaşandığına dikkatinizi çekmek isterim. Sorgulanan şey, modernlikti; modernliğin vaatlerini yerine getirememesi, aksine hem Avrupa’yı hem de dünyayı çıkmaz sokağın eşiğine sürüklemesi ve cehenneme çevirmesiydi.
Batı uygarlığının sorgulanması modernizm üzerinden gerçekleşti: Modernizm, modernliğin vaatlerini gerçekleştirememesine karşı modernliğe karşı bir başkaldırı hareketiydi. Modern’in içinden geliştirilen öncelikli olarak bütün sanat türlerinde gözlenen bir başkaldırı dalgası.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız