Âlim yerine göre toplumun konuşan dili, kuşanılan kılıcı, hakkı haykıran çığlığı, susmayan vicdanı, durmayan yüreği, sönmeyen umudu, karamayan ufkuydu… Ümmet deccallaşanlara karşı onurlu duruşu onlardan öğrendi, Haccac’laşanlara karşı pervasızlığı onlarda gördü, Yezid’leşenlere karşı izzet dersini onlardan aldı…
Evet, âlimlerin karikatürize edildiği bir süreçten sonra yeniden âlimlere iadei itibarda bulunmamız gerekiyor… Ve bize gözü toplumun elinde ve devletin kapısında olmayan âlimler gerekiyor… İslam ile geçinen değil, İslam için çırpınan âlimler… Sivil, bağımsız ve bağlantısız ilim erbabı… Kendi aralarında güçlü bir blok oluşturmuş, kurumsallaşmış, örgütlenmiş, hiçbir kurumun yedeğine düşmemiş, siyasilerin yörüngesine girmemiş, entelektüel birikimi olan, sadece kitabı okuyan, nakleden değil hayatı da okuyabilen, hayatın içinden çözümler üreten ve öneren bir merci lazım…
Tarihin akışına atfı nazarda bulunduğumuzda şunu görürüz; İslam toplumlarının ışığı, ısısı, umudu ve ufku hep âlimler olmuşlardır. Akidenin sosyalleşmesinde öncü aktörler onlar idiler… Akılla vahyi hep barışık kılan, toplumsal sorunların çözümünde inisiyatif alan, toplumsal kurtuluşun öznesi ve önderi aktif alimler olagelmiştir.
Her türlü cehaletin körlüklerine ve karanlıklarına karşı en kararlı savaşçı, despot rejimlere karşı en kararlı direnişçi, toplumsal kokuşmaya karşı en basiretli ve dirençli direniş erleri olarak onları gördük…
Kötülüğe karşı bariyerdi onlar… Toplumsal ihtilaflarda, kavgalarda başvuru mercii melcei mahkemelerden önce âlimlerdi… Âlimin sözü üzerine söz olmazdı… Şeriatın kestiği parmak acımazdı…
Medeniyetin mimarları nesillerin mürebbileri…
Bir âlim bir âlemdi… Tıpkı İbrahim’in tek başına bir ümmet olması gibi…
Erdemli toplumun adresi, temiz toplumun sigortası Ulema idi…
Âlim yerine göre toplumun konuşan dili, kuşanılan kılıcı, hakkı haykıran çığlığı, susmayan vicdanı, durmayan yüreği, sönmeyen umudu, karamayan ufkuydu…
Ümmet deccallaşanlara karşı onurlu duruşu onlardan öğrendi, Haccac’laşanlara karşı pervasızlığı onlarda gördü, Yezid’leşenlere karşı izzet dersini onlardan aldı…
Biliyoruz ki, kalemin kontrolünde olmayan kılıç barbarlaşır…
Kalemin denetiminde olmayan siyaset soysuzlaştırır…
Kalemin gözetiminde olmayan ticaret Karun’laştırır…
Tecdid için… Islah için… İnşa için mutlaka âlimlerin ağırlığına ihtiyacımız var…
İdraki, yüreği, bileği uyandıran, yönlendiren, dizginleyen, düzenleyen, harekete geçiren onlardı…
Âlimin aksiyon ve azmidir, âleme rahmet ve adalet güvencesi…
Çünkü âlim; kendisi için yaşayan değil kendini adayandır…
Şimdi, denilebilir ki nerde bu âlimler? Böyle âlimler var mı ki?
Cumhuriyet döneminde Kemalizm’in baskıcı politikaları öncelikle âlimleri hedef aldı… Yeni sistemin toplum mühendisleri tarafından topluma dayatılmasının önünde en büyük engel âlimlerdi…
Resmi ideoloji âlimler ya susturarak ya da itibarsızlaştırarak dinin toplum üzerindeki etkisini kırmayı hedeflediler… Kemalizm taciz ve tazirlerle âlimleri acizleştirme, halk üzerindeki saygınlıklarını sıfırlama ve onları boğma yoluna gitti… Tevhidi Tedrisat bu amaca yönelikti…
Minber sustu, mihrap boşaldı, kürsü küstü, kalem kırıldı…
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız