Rabbimiz, iman ve salih ameli sık sık birlikte zikrediyor. İman; ilimdir. Bilmektir. Bildiğine, öğrendiğine inanmaktır. Salih amel ise; imanın gereğini yerine getirmektir. Kulluktur. İmanın fiillere yansımasıdır. Hayatta hayat bulmasıdır. Fiillere yansımayan iman, iman değildir. İnanan insan, inandığını yaşar. Yaşamıyorsa, inanmamıştır. Ya da o iman, kâmil değildir, olgunlaşmamıştır. Hamdır.
Âlimlere itibar etmeyen toplumlar, cahillere itibar ederler. Âlim insan, kendi nefsinin de, başkalarının arzularının da peşinden gitmez; Kur’an’ı rehber, Peygamber (sav)’i örnek edinerek emrolunduğu şekilde Allah’a kul olmaya çalışır. Kınayanların kınamasına aldırış etmez.
Günümüzde, âlimlerin, toplum üzerindeki etkilerinin yeterli olmadığı bilinen bir gerçektir.
Neden böyle? Neden toplumun geneli ilim sahiplerine kulak vermiyor, önemsemiyorlar onların dediklerini? Tanımıyorlar bile. Meşhurlaştırılan kimseleri daha çok tanıyor toplum. Onları örnek alıyor genç nesil.
Âlimlerin, toplum üzerindeki etkilerinin azalmasının ferdî, sosyal, siyasi birçok sebepleri var. Biz iki sebebi önemsiyor, üzerinde kısaca durmak istiyoruz:
Birincisi: Âlimlerin kendilerinden kaynaklanıyor. Bunlar, ilmi sadece övünmek, gösteriş ve tartışmalarda üstün gelmek için öğrenen âlimlerdir. Bunların ilimleri, fiillerinde görülmez. Konuştukları ve yazdıkları başka; davranışları başkadır. Bu durumu gören halk, onlara itibar etmiyor.
İkincisi: yöneticilerden kaynaklanıyor. Yöneticiler, âlimleri önemsemezlerse, halk da önemsemez. Yöneticiler neye önem verirlerse, halk da ona meyleder. Mesela: Yöneticiler müziğe önem verirlerse, herkes müzikle ilgilenmeye başlar. Spora önem verirlerse halk da sporla ilgilenir. Eğitim ve öğretime önem verirlerse toplum da eğitim ve öğretimle meşgul olmaya başlar.
Cehaletten yüz çevirmek; ilim öğrenmek, önemli elbet. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu!” (Zümer, 39/9) Müminler, ilmi, yitik malları kabul ederler. Onu nerede bulurlarsa alırlar. Çünkü onlar bilirler ki: “Kulları içinde ancak bilginler, Allah’tan (gereğince) korkarlar.” (Fâtır, 35/28) Hiçbir inanç ve felsefe, İslam kadar; ilim öğrenmeye, okumaya, araştırmaya ve düşünmeye önem vermiyor. Peygamberimiz (sav), Medine şehir devletini kurarken üç şeyi önemsedi: Bir mescit inşa ettirdi. Yanına bir okul yaptırdı. Ve bir de pazar yeri hazırlattı.
“Kendisini görmeniz size Allah’ı hatırlatan ve konuşması ilminizi artıran kimseyle arkadaşlık yapınız.”(Es-Seyyid Sabık, İslam Daveti (terc. A. Gürtaş): s. 69) buyuran; "İlim tahsil etmek kadın - erkek her Müslüman’a farzdır.” (Mişkatul Mesabih h. 218) diyen ve öğretmen olarak gönderildiğini söyleyen bir Peygamberin ümmetiyiz.
Öğrenilen ilmin, hayata yansıması ise daha da önemlidir. İlim sahibi insan, amil olmadığı (yaşamadığı) ilmini başkalarına anlatır ve onların yaşamalarını isterse etkili olmaz.
Hz. Ali (ra): “İki şey belimi bükmüştür: Cahil abid(bilgisiz, bilinçsiz ibadet eden) ve rezil âlim (İlmi olduğu halde bunu hayatına yansıtmayan, cahilce yaşayan.)” (Es- Seyyid Sabık, (a.g.e.) s. 63)
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız