Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Yaşama(ya) Dair

Kadir Demirlenk

İlmin Değeri Alimin - Ahlakı

  • 06 Nisan 2019
  • 3143 Görüntülenme
  • 436. Sayı / 2019 Nİsan
Yazıyı Dinle
0:00
0:00
Yazarın Diğer Yazıları
Kadir Demirlenk
Tüm Yazı Arşivi



Kur’an’ın ve Hz. Peygamber(sav) in ilme ve âlime bakışı klasik ilim ve âlim değerlendirmelerden çok farklıdır. Bu farklılık Kur’an’ın ilme büyük anlamlar yüklemesinden ileri gelmektedir. Kur’an bilenlerle bilmeyenlerin eşit olmayacağını, “hikmet ehli”nin hayır verilmiş kimseler olduğuna işaret eder.

 

İlimde rüsuh sahibi olanlar, işinde uzman olanlardır. İşlerin ve hükümlerin arkasındaki hikmet ve incelikleri anlayabilen kişilerdir. Kendilerini Hakk ve hakikate kendini teslim edenlerdir. Kendi ilim ve bilgilerinin sınırlarını iyi bilenlerdir. Hikmet ehlidirler. Yaptıkları işleri feraset ve basiretle yaparlar. Zulüm ve batılın karşında eğilmezler, zilletten hoşlanmazlar. Şahsiyetli ve onurludurlar.

 

Âlimler, en büyük sorumluluklarından birinin iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak bilinciyle hareket ederler. Şayet ilim ehli bu görev ve sorumluluğunu terk ederse Allah’ın mutlaka kalplerini kötülük yapanlara benzeteceğinden korkarlar. Âlim için en önemli özelliklerden biriside budur. Âlim kişiler sahip olduğu ilmin biliciyle öncelikle ilmiyle kendileri amel ederler. Amel etmedikleri ilmin fayda vermeyeceğini, ahlaki olmadığını, kendilerine dünya ve ahirette sıkıntı vereceğini bilirler.

 

Kur’an’da en çok işlenen konulardan biri de ilim ve düşünce konusudur. Bu konu, Kur’an da yaklaşık sekiz yüze yakın yerde geçmektedir. Kur’an-ı Kerimde “ilim” kullanıldığı bu yerlerde “ilahi bilgi”, “vahiy” ve insanın bilgi vasıtalarıyla elde ettiği “beşeri bilgi” anlamında kullanılmıştır. “İlim” kavramı kendi ismi dışında; hayat, ruh, nur, idrak, şuur, tasavvur, hıfz, hatırlamak, zikr, marifet, fehm, fıkh, akletmek, dirayet, hikmet, ilme’l yakin, ayne’l yakin, hakka’l yakin, zihin, fikr, hads, zeka, fıtrat, hatır, vehm, zann ve hayal gibi ilme yakın ve müradif kelimelerle de ifade edilmiştir.

Kuran “ilim ehli” ve “âlimler” olarak; kendilerine kitap verilen peygamberlerden, geçmiş dönem ehl-i kitap âlimlerinden ve kitabın sorumluluğuna tabi olmuş ilim erbabından bahseder. Bunları da “peygamberler”, “âlim”,“ulema”, “û’tul ılm”, “û’tul kitab”, “râsih”, “ahbar”, “ruhban” gibi isimlerle zikreder. Âlim örneklerinin bir kısmının peygamberlerle ilgili, bir kısmını ehl-i kitab âlimleriyle ilgili olması bunların bizim içinde örnek teşkil etmesine engel değildir. Ayetlerin iniş sebepleri her ne kadar hususi olsa da ders alma, örnek alma yönüyle umumidir ve çağımızda bize hitap etmektedir.

İslam’ın ilk emri olan “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir. O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti. İnsana bilmedikleri şeyi öğretti.” (Alak, 96/1-5) ayeti ile sonraki nazil olan “Nûn. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki” (Kalem, 68/1) ayetleri düşünüldüğünde okuma ve yazmanın, bu işle meşgul olmanın ne kadar önemli olduğu anlaşılır.

Kur’an’ın ve Hz. Peygamber(sav) in ilme ve âlime bakışı klasik ilim ve âlim değerlendirmelerden çok farklıdır. Bu farklılık Kur’an’ın ilme büyük anlamlar yüklemesinden ileri gelmektedir. Kur’an bilenlerle bilmeyenlerin eşit olmayacağını, “hikmet ehli”nin hayır verilmiş kimseler olduğuna işaret eder. “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.” (Zümer, 39/9) “Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.” (Bakara, 2/269) Derin ve yararlı bilgiye hikmet denir. Allah’ın kendisine hikmet verdiği kimseler öncelikle peygamberler, ilmiyle amel eden âlimler, irfan sahibi kişilerdir.

Kuran; hayra çağıran, iyiliği emreden kötülükten nehyeden, insanlara ilim öğreten, rehberlik yapan ve faydalı olacak bir topluluğun olmasını ister. “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Ali İmran, 3/104) “Müminlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminde bir gurup dinde (dinî ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde onları ikaz etmek için geride kalmalıdır. Umulur ki sakınırlar.” (Tevbe,9/122)

Öğretme ve öğrenme noktasında ilim sahiplerini kendilerine danışılacak ve saygı duyulacak kişiler olarak gösterir. “…Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun.” (Nahl, 16/43) “Ey iman edenler! Size: Meclislerde yer açın, denilince yer açın ki Allah da size genişlik versin. Size: Kalkın, denilince de kalkın ki Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Mücadele, 58/11)

Hz. Peygamber(sav)’de hadislerde ilmin ve âlimin üstünlüğüne, önemine çokça işaret etmiştir."Kim bir ilim öğrenmek için bir yola sülûk ederse Allah onu cennete giden yollardan birine dahil etmiş demektir. Melekler, ilim talibinden memnun olarak kanatlarını (üzerlerine) koyarlar. Semavat ve yerde olanlar ve hatta denizdeki balıklar âlim için istiğfar ederler. Âlimin âbid üzerindeki üstünlüğü dolunaylı gecede kamerin diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler, ne dinar ne dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar. Kim de ilim elde ederse, bol bir nasib elde etmiştir." ( Ebu Davud, “İlm”, 1) "Allah kimin için hayır murat ederse onu dinde fakih kılar”, "İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır.”,"Kim ilim taleb ederse, bu işi, geçmişteki günahlarına kefaret olur" ( Tirmizi, “İlim”,1-2) ''Ancak iki kişiye haset (gıpta) edilir. Bunlar, Allah'ın kendisine mal verdiği ve onu hak yolunda harcayan kimse ile Allah'ın kendisine (ilim ve) hikmet verdiği ve ona göre karar verip, onu başkalarına da öğreten kimsedir." (Buharı, “Zekat”, 5 ) "Öğreten, öğrenen, dinleyen ya da ilmi seven/destekleyen ol, beşincisi olma, helak olursun! " (Darimi, “Mukaddime”,26) buyurmuştur.

Toplumda liyakatli âlimlerin ne kadar gerekli olduğunu, gerçek âlimlerin olmadığı zamanlarda çekebileceğimiz sıkıntı ve içine düşebileceğimiz çıkmazlarla ilgili olarak da şöyle buyurmaktadır: "Kuşkusuz Allah, ilmi kullarının arasından çekip almaz, bilakis âlimlerin vefatıyla onu alır ve sonunda hiç âlim bırakmaz. İnsanlar da cahil kimseleri önder edinirler. Bu cahillere birtakım sorular sorulur, onlar da bilgisizce fetva verirler. Böylelikle hem kendileri sapar, hem de insanları saptırırlar." ( Müslim, “İlim”, 13) O halde ideal bir âlim şu özelliklere sahip olmalıdır:

  1. İlim sahibi Âlimler, Kur’an’da müminlerin sahip olması gereken temel özelliklere sahip olmalıdır. Yaşantısıyla örnek olmalıdır.

“İlim” ve “Âlim” Rabbül aleminin “el esmaü’l hüsna”sındandır. Dolayısıyla Âlim kişi Allah’ın esmasının tecellisine göre şekil almalı ve kendini yetiştirmelidir. Kur’an’ın hamilidir onun rehberliğinde hareket etmelidir. Hz. Peygamber(sav)’in varisidir onun ahlakı ile ahlaklanmalı ve hayatını onu örnek alarak yaşamalıdır. Âlim kişi Allah’a en iyi kulluk yapan olmalıdır. Bunun içinde müminlerin Kur’an’da belirtilen özelliklerine sahip olmalı ve bunları hayatına aksettirmelidir. Hayatı yaşarken inanç, ibadet ve ahlaki yaşantısına dikkat etmelidir. Farzları eksiksiz yaşamalı, haram ve günahlardan kendini korumalı, ahlak ve adab içerisinde erdemli bir yaşantıya sahip olmalıdır. Cömert ve hayır sahibi olmalı, elinden dilinden kimseye zarar gelmemelidir. “Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namazı kılanlar, zekâtı verenler; Allah'a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük mükâfat vereceğiz.” (Nisa, 4/162) “Bir de, kendilerine ilim verilenler, onun (Kur'an'ın) hakikaten Rabbin tarafından gelmiş bir gerçek olduğunu bilsinler de ona inansınlar, bu sayede kalpleri huzur ve tatmine kavuşsun. Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, kesinlikle dosdoğru bir yola yöneltir.” (Hac,22/54)

Hz. Ali "Gerçek fakih(âlim), insanları Allah'ın rahmetinden ümitsizliğe düşürmeyen; onlara, Allah'a isyan hususlarında kolaylık tanımayan; onları, Allah'ın azabından emin kılmayan; Kur'an'ı, onu istemeyip başkasına meylederek terk etmeyen kimsedir. Durum şu ki; kendisinde ilim olmayan ibadette kendisinde anlama olmayan ilimde, kendisinde düşünme olmayan okumada hiçbir hayır yoktur." (Darimi, “Mukaddime”,29) buyurmaktadır.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

436. Sayı Nİsan 2019