Tarih, iman ve ahlâk yolundan çıkan azgınlara tatbik olunan azaplar, ilâhî gazaplarla doludur. Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin kibirli ve zalim insanları; peygamberlerle mücadele eden, kendisinin tanrı olduÄŸunu iddia eden ve sonunda bir avuç suda helâk olan Firavun; bir sineÄŸin maÄŸlup ettiÄŸi Nemrut; yaÅŸayışları hayvanlardan daha aÅŸağı olan ahlâksız Lût kavmi ve birçok benzerleri, zulümlerine ve isyanlarına bürünerek dünyadan gelip geçtiler.
Allah (cc), -hâÅŸâ- zalim deÄŸildir. Fakat bu felâketlerin, kulların hak etmesiyle zuhur ettiÄŸi bir gerçektir. Cenab-ı Hakk, bu hakikati ayet-i kerimede ÅŸöyle bildirir: “Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle iÅŸledikleriniz yüzündendir…” (Åžûrâ, 42/30) Dolayısıyla ilâhî nizama ve kutsi esaslara karşı koyanların, ilâhî intikamın acı tatbikatı ile karşılaÅŸmaları kaçınılmazdır. Bütün fizikî hâdiselerin içinde bin bir türlü esrar gizlidir.
Tasavvufun baÅŸlıca gayesi, ham insanı ihlâs ile tezyin ederek kâmil insan hüviyetine kavuÅŸturmaktır. Çünkü insan, kendisini Rabbine vasıl edecek kudret akışları ve Rabbani sırlarla teçhiz edilmiÅŸ olan ÅŸu kâinata, ebediyet âlemine hazırlanmak için gelmiÅŸ ve bu maksada binaen muhtelif imtihanlara tabi kılınmıştır. Onun, ebedî âlemde kendisi için hazırlanmış olan nimetlere nail olabilmesi de, bu imtihanları kazanarak bir kalb-i selim elde edebilmesine baÄŸlıdır.
Bu nükte dolayısıyladır ki insanlar, iman ve fazilet davasında çile, sıkıntı, ızdırap ve elemle dolu bin bir merhalelerden geçirilirler. Böylece Hakk yolunda ilâhî davanın sadıkları ile fâsıkları birbirinden ayırt edilir. Bunun içindir ki, sadece iman etmek kâfi deÄŸildir. Onu amel-i salihle süsleyerek ilâhî imtihanlarda muvaffak olabilecek bir seviyeye yükseltmek zarureti vardır. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de:
“Elif. Lâm. Mîm. Ä°nsanlar yalnız inandık demekle hiç imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar? Åžanım hakkı için onlardan öncekileri de imtihan ettik. Elbette Allah, (din ve iman davasında) sadık olanlarla yalancıları bilmektedir.” (Ankebût, 29/1-3) buyurarak iman ve imtihanın adeta iç içe olduÄŸunu beyan eylemiÅŸtir.
Buna göre; iman bir lütuf, imtihan da onun miyarı, kuldan istenilen sabır ve teslimiyetle imanı muhafaza ise, bir bedel mesabesindedir. Yani Hakk Teâlâ, verdiÄŸi lütfünün yüceliÄŸini ve deÄŸerini idrak ettirmek için kullarına takdir buyurduÄŸu imtihanlarla -onların iktidarları nispetinde- adeta bir bedel talep etmektedir. Ayet-i kerimedeki:
“Allah mü’minlerden mallarını ve canlarını, onlara (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır.” (Tövbe, 9/111) ifadesi de, bu hakikatin bir tezahürüdür.
Dolayısıyla, rıza-yı ilâhîyi kazanmak için, Hakk’ın istediÄŸi bedelleri (can, mal-mülk, vesâireyi) seve seve O’nun yolunda feda etmek, imanın kemaline vesiledir. Mü’minlerin ÅŸu imtihan dünyasındaki iptilâ, mihnet ve meÅŸakkatlerinin, ahiret kazancına bir bedel olarak kaydedildiÄŸi ÅŸüphesizdir.
DiÄŸer taraftan dünya ihtirasına kapılmış imansızların, Kur’an’a ve dini yaÅŸamaya çalışanlara yaptıkları tecavüzler ise, onlar için ebedî ızdırap ve felâket dolu bir cehennem azabının kahredici bedeli hükmündedir. Zira onlar, iki yönden azabı hak etmektedirler. Biri iman etmemeleri, diÄŸeri de mü’minlere zulmetmeleridir.
Böyle sıkıntılı zamanlarda ibadet ve amel-i salihde bulunup ihlâsı elde edebilmek ve Allah Rasûlü –(sav)’in ruhaniyetine bürünebilmek zaruridir.
Amel-i salih nedir? Amel-i salih, ne pahasına olursa olsun Allah’ın razı, Hazret-i Peygamber’in hoÅŸnut olacağı bir iman, ibadet ve yüksek ahlâkı, hayat düsturu eylemektir. Ehl-i tasavvuf, amel-i salihi, ta’zîm li-emrillâh (Allah’ın emirlerine hakkıyla riayet) ve ÅŸefekat li-halkıllâh (Allah’ın mahlûkatına merhamet) kaidesinin yaÅŸanması olarak tarif etmiÅŸlerdir. Bilhassa din ve iman bakımından sıkıntılı zamanlarda bunlara riayet, Allah Teâlâ’nın nusret ve rahmet-i ilâhiyyesini mûcibdir. Ayet-i kerimede buyurulur:
“(Ey mü’minler!) EÄŸer (başınıza gelen sıkıntılara aldırmayıp Allah’ın dinini yaÅŸamak hususunda) sabır (ve sebat) eder ve ittikâ ederseniz, (yani hem takva üzere Allah’a sığınır, hem de gerekli tedbirleri alarak korunursanız), onların (Ä°slâm düÅŸmanlarının) hile ve tuzağı size hiçbir zarar vermez! Çünkü Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuÅŸatmıştır.” (Âl-i Ä°mrân, 3/120)
Ä°slâm tarihine bakıldığı zaman, Allah’ın yardımı sayesinde mü’minlerin, çok az bir güçle büyük muvaffakıyetler elde ettiÄŸi görülür. Bedir, Mûte, Târık bin Ziyâd’ın Ä°spanya’ya çıkışı, Malazgirt ve birçok zaferler bu hakikatin birer misalidirler. DiÄŸer taraftan bütün dünyaya “i’lâ-yıkelimetullâh”ın imzasını atan muhteÅŸem Osmanlı Devleti de 400 atlı ile kurulmuÅŸtur. En son olarak ÅŸahit olduÄŸumuz Çeçenistan’ın koca Rusya’yı dize getirmesi de, yine bu nusret-i ilâhiyye bereketiyledir.
Bu da gösteriyor ki Müslümanlar, ihlâsları ölçüsünde muvaffak olmaktadırlar. Yani ihlâsdan ayrılmayan kuvvet ve kudrette yenilmez hâle gelir; ihlâsını kaybeden de gücünü kaybeder. Bu hususta Allah Teâlâ ÅŸöyle buyurur:
“(Ey mü’minler! Siz Hakk yolunda ihlâs, sabır ve takvaya sarılınız!) EÄŸer Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur… (Sakın gaflet ve cehaletle O’nun yolundan ayrılmayın; dinden taviz vermeyin! Zira Allah), eÄŸer sizi yüzüstü bırakırsa, O’ndan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler, yalnız Allah’a güvenip tevekkül etsinler!..” (Âl-i Ä°mrân, 160)
Hâsılı her hâlükârda, yani bütün meÅŸakkat ve zorluklara raÄŸmen Allah ve Rasûlullâh yolunda yürümek, mü’minin iman ÅŸiarıdır. Ve her mü’min bu iman nimetinin bedelini Hakk Teâlâ’ya ödemelidir. Kaldı ki, bu bedeli ödeyenler için ayet-i kerimede “Allah’a borç verenler” (Bakara, 2/245) ifadesi kullanılmış ve bunun karşılığını da Cenab-ı Hakk’ın fazlasıyla vereceÄŸi beyan buyurulmuÅŸtur:
“Kimdir o kimse ki, Allah’a güzel bir borç versin de, Allah da ona kat kat fazlasıyla (verdiÄŸini) ödesin!..” (Bakara, 2/245)
Bununla birlikte bedeli ödenmeyen bir ÅŸeyin talebi ise, asla mümkün deÄŸildir. Yine ayet-i kerimede buyurulur:
“(Ey mü’minler!) Yoksa siz, sizden önce geçenlerin durumu başınıza gelmezden önce cennete gireceÄŸinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluk ve sıkıntı dokunmuÅŸtu, öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve onunla birlikte inananlar: Allah’ın yardımı ne zaman? diyecek olmuÅŸlardı. Bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.” (Bakara, 2/214)
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız