Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Editörden

Ribat Dergisi Editör

Değerli Okuyucularımız

  • 06 Mart 2021
  • 1018 Görüntülenme
  • 459. Sayı / 2021 Mart

İnsanın kendisini, çevresini ve dünyayı doğru anlayabilmesinin olmazsa olmaz şartlarından biri de “tarih ve mekân’ı” doğru anlayabilmektir. Bugün bize kimlik kazandıran, daha doğrusu bizim kimlik olarak kullandığımız her ne fikir, ideoloji, mektep ya da mezhep varsa bunların kökü tarih ve mekândadır. Bunun için kimlik olarak kullandığımız bu “etiket”leri doğru kavramak, ne olduğumuzu, neyi savunduğumuzu anlamak için ise tarih ve mekân şuuruna sahip olmalıyız.

Ağaçları ayakta tutan kökleridir. İnsanlık içinde tarih ve mekân bir kök mesabesindedir. Bir ağaç köklerini derine salabildiği kadar büyüyebilir. Hatta ağaçların büyüklüğü ile köklerinin büyüklüğü birbirine eşittir. Yani ağacın görünen kısmı ne kadarsa kökü de o kadardır. İnsan da tarihine ve mekânlarına ne kadar bağlıysa o kadar güçlüdür. Tarihiyle ve o tarihin yaşandığı mekânlarla bağlarını koparan hiçbir devlet dünya sahnesinde güçlü kalamaz. Bu gün yeryüzünde eğemen güçlere bakacak olursak her birisinin tarihi miraslarına sıkı sıkıya bağlı olduklarını görürüz. Doğuda Çin, bin yıllardır aynı isimle anılır ve tarihine sımsıkı bağlıdır. Batıda ise İngiltere, krallık olarak gelenek ve göreneklerine hiçbir dönemde sırtını dönmemiştir. Bütün güçlü devletler tarihleriyle övünürler ve gurur duyarlar. Yetişen nesillerini ise tarih ve mekân bilinciyle yetiştirirler.

Tarih bir sebep-sonuç ilişkisinden ibaret değildir. Ama ne yazık ki bizde tarih öğretimi sebep-sonuç ilişkisinden müteşekkildir. Niçin tarih okumamız gerektiği hiçbir şekilde öğretilmez. Maalesef bizde tarih felsefesi de yoktur. Tarih felsefesi olmadığı için tarih ve mekân bilincinden de yoksunuz. Bu bilinç ve şuurdan yoksun olarak öğretilen bir tarih ise kuru bir malumattan öteye geçemiyor. Öğrencilerimiz tarih bilgilerini liselere ve üniversiteye giriş sınavlarındaki doğru cevaplarıyla ölçüyorlar. Zaten sorulan soruların hiçbiri sorgulamaya, analiz ve sentez yapmaya dayanmıyor. Kuru bir ezberden ibaret. Sınav geçtikten sonra da unutulup gidiyor. Yetişkin bireylerimiz ise bırakın bilinçli bir tarih ve mekân bilgisini, öğrencilerimizin sahip olduğu basit bilgilerden dahi yoksun. Bilinenlerin çoğu da efsaneden öte bir şey değil. Cumhuriyet tarihi hakkında bile doğru dürüst bir bilgiye sahip değiliz.
Tarih’i ve mekân’ı anlamak sanıldığı kadar kolay bir hadise değildir. Tarih’i ve mekân’ı doğru anlamak isteyenlerin aşmaları gereken koca koca setler vardır. Eğer bu işin doğru yöntemleri bilinmezse, insanın pek çok uğraş vermesine rağmen hakikatlerin uzağına düşmesi mümkündür. Tarih ve mekân eğitimi bir şuur işidir.
Tarih ve mekân şuuru ise manevi varlık olarak milleti bugüne getiren zengin hatıralar birikimine sahip çıkma ve bu mirası değerlendirerek, manalandırmak suretiyle devam ettirme iradesini göstermektir. Kültür mirasına sahip çıkmak, her şeyden önce bir tavır alıştır ve bu, geleceğe yönelik bir tavır alıştır. Yani geçmişi elde tutularak bir “yenilenme” amaçlanmaktadır. Gelecekle ilgili kaygılar taşıyan her insan, her sınıf, her toplum geçmişten vazgeçemez. Geçmiş, bugünü geliştirip geleceğin belirlenmesine yarayan tek hazinedir. Tarih ve mekân şuuru beraberinde, tarihte olup-bitenleri bilme, idrak etme ve devrin manasını sezip fark ederek anlayabilmeyi gerektirir. Tarih, bilgilenmek ve bu bilgi üzerinden, hâlihazırın şartları ile düşünmek suretiyle ortaya çıkar.

Yaşadığımız dünya üzerinde yaratılışından bu günlere değin milyarlarca insan yaşamış ve binlerce medeniyet kurulmuştur. Her medeniyeti ortaya çıkaran bir din kökü olmuştur. Kökleri dine dayanmayan bir medeniyet bu fanilikler diyarında kurulmuş değildir. Devletler ise kurulan medeniyetlerin baş tacı olmuştur. Medeniyetler varlıklarını kendilerini taçlandıran güçle sürdürmüşlerdir.

Bu gün maalesef ümmet olarak Rabbimiz tarafından “kutsal” sayılan mekânlarımız hakkında yeterli şuura sahip değiliz. İşte bu şuursuzluk sebebiyle kutsal mekânlarımızı kaybettikçe neleri kaybettiğimizi tam anlamıyla kavrayamıyoruz. Bu sayımızda sizlerin huzuruna tarih ve mekân şuuruna vesile olması dua ve ümidiyle “Kudüs ve Mescid-i Aksa” dosyasıyla çıkıyoruz.

Makaleleriyle huzurlarınızda olmamıza vesile olan bütün değerli yazarlarımıza en kalbi teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Siz değerli okurlarımızı, Kudüs ve Mescid-i Aksa hakkında şuurlanmamıza vesile olacak bilgiler edinmek için dergimizi baştan sona okumaya davet ediyoruz.

459. Sayı Mart 2021