Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Sana İtikattan Soruyorlar ?

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

İyi ve Kötüyü Bilmenin Kaynağı Nedir, Akıl mı ? Vahiy mi ?

  • 02 Nisan 2021
  • 1104 Görüntülenme
  • 460. Sayı / 2021 Nisan



dini kurallar, akıl sahipleri için vardır. fakat akıl yaratılmıştır. her yaratılmış, hata ile maluldür. akıl muhtaç olduğumuz her şeyin bilgisini veremez. duyular gibi onun da bir sınırı vardır. insan aklı; arzu, dürtü, alışkanlık, çevre ve toplum gibi dâhili ve harici faktörlerin etkisi altındadır. aklın salt yaptırım gücü yoktur. yaptırım gücü, dine aittir. bu sebeple akıl, peygamberlerin getirdiği vahyin kılavuzluğuna ihtiyaç duyar. dolayısıyla dini yükümlülüğün temeli akıl değil, nakildir.

 

evrensel ahlaki ilkeleri bilmede kriterin akıl oluşuna gelince mâtürîdîler olaya şöyle bakarlar. başta imam-ı mâtürîdî olmak üzere onun takipçileri iyi ve kötü olanı bilmenin hem aklî ve hem de şer’î boyutlarının olduğunu ileri sürmüşlerdir. onlar, iyi ve kötünün objektif olarak akılla bilinebileceğini söylemekle birlikte, akıl bunların dini bakımdan gerekliliğini ve sakıncalı oluşunu tek başına idrak edemez, derler. bu sebeple akıl, vahye ve peygambere ihtiyaç duyar.

 

 

“Televizyonda konuşan bir hocamız: İmam-ı Mâtürîdî’ye göre iyi ve kötüyü bilmenin kriteri vahiy değil, akıldır, dedi. Bu görüş itikadi açıdan bir sorun oluşturur mu?”

 

İyi ve kötü meselesi hem Kelam, hem Fıkıh ve hem de Ahlak ilminin konusudur. Doğrudan insan davranışlarıyla ilgilidir. İslam kelamında orijinal ismi, hüsün ve kubuhtur. Hüsün, sözlükte, “güzel olmak” anlamında mastar ve “ güzellik, mutluluk, sevinç veren, istenen arzu edilen, beğenilen şey” anlamlarında isim olarak kullanılır. Çoğulu, mehâsindir. Kubuh ise, “kötü ve çirkin olmak; fena, iğrenç, pis, çirkin olan şey” manalarına gelir, çoğulu ise, mekâbihtir. (Bkz.el-İsfehanî, el-Müfredât, İstanbul, 1986, s. 170, 589) Dini bir terim olarak hüsün, bireyin şuurlu ve seçme özgürlüğüne bağlı olarak gerçekleştirdiği, yapıldığında dünyada övgüye, ahirette de sevaba konu olan güzel davranışları; kubuh ise, yine aynı şekilde bireyin şuurlu ve özgür iradesiyle gerçekleştirdiği, dünyada yergiyi (kötülemeyi) ahirette de cezayı gerektiren çirkin davranışlar olarak tanımlanır.

İslam düşünce tarihinde bu kelimeler üzerinde tartışma neyin iyi ve neyin kötü oluşu üzerinde değil, asıl tartışma, fiillerde bulunan iyi ve kötü vasfının objektif mi yoksa sübjektif mi oluşu, bir de iyi ve kötü meselesi akıl ile mi yoksa vahiy ile mi bilinir? konuları üzerinde yapılmıştır.

Konuya girmeden önce her biri bir bilgi vasıtası olan akıl ve nakil üzerinde duralım. Ehl-i sünnet âlimleri aklı ve nakli (Kur’an ve sünnet) mutlak manada birbirlerine rakip olarak görmek yerine, birbiriyle uzlaştırma yönüne gitmişlerdir. Örneğin, ünlü İslam âlimi İmam-ı Gazali Hazretleri aklı göze, nakli de güneş ışığına benzeterek ışık olmayınca gözün, göz bulunmayınca da ışığın kâfi gelmeyeceğini ifade etmek suretiyle bu te'lifi vurgulamıştır. Yine Gazzâlî’ye göre akıl hidayette bir vasıta ise de yaratılmış olduğu için nice yanıltıcı duyguların ve dış tesirlerin altında kalarak hata yapabilir. Nasıl ki beş duyu organının idrak alanı sınırlı ise, aklın da ihata ve idrak alanı sınırlıdır. (Bkz. Gazzâlî, Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed, el-İktisâd fi'l-İ'tikâd, Beyrut, 1973, s. 4)

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

460. Sayı Nisan 2021