Her namazın başında tekbirin hemen akabinde okunan "Sübhaneke" duasında bile musalli, namazda ruhen, zaman ve mekândan sıyrıldığını ilan eder. Kıyamı, rükûsu, secdesi ve her rükûunda söylemiş olduğu tesbihat cümleleri kişiyi mevcuddan alıp Vacib'ul Vücûd’un huzuruna irtifa ettiren bir yükseliş, zaman ve mekân ötesine ruhen bir yolculuktur.
Zaman ve mekân, insan hayatının tamamını kuşatan iki önemli kavram. İnsanoğlunun bu iki kavramdan bağımsız olarak yaşaması mümkün değil. Kendisi yaratılmış olan insanoğlu, yaratılmış olan her şeyin zaman ve mekân kavramlarıyla kopmaz ayrılmaz bir ilişki içerisinde olduğunu biliyor. Bu bilgi sayesinde hayatının tüm düşünce kodlarını bu iki kavram çerçevesinde oluşturuyor. Bu iki kavram tarafından kuşatılan insanın onların dışında bir âlem düşünmesi bile çoğu zaman mümkün gözükmüyor. (Allah'ın ezeli ve ebedi oluşunu veya kullara mükafat veya ceza olarak vadedilen cennet ve cehennemin sonsuzluğunu kavramaktaki zihni yetersizlik, bu durumun bir anlamda dışa vurumudur.)
Yaratılmış olan bütün varlıklar belirli bir zamanda ve belirli bir mekânda var olmuşlardır. Mekânsız bir yaratılma düşünülemeyeceği gibi zamanın ihata etmediği bir yaratılmayı/yaratılmışı da tasavvur etmek pek de mümkün gözükmemektedir. Zaman ve mekân konusunda insanoğlu, fiziki manada bir kuşatılmışlığı ve iç içeliği beraber yaşamaktadır. Zaman ve mekâna bağımlı olan sadece insan değildir. Onlar da birbirlerine bağımlıdır. Üzerinde zamanın hükmünün yürümediği bir mekân ve bir mekânda geçerli olmayan zaman yoktur. Zira zaman ve mekândan münezzeh olan, zamana ve mekâna bağlı olmayan yegâne varlık Allah'tır. Yaratma fiili ile beraber zamanı ve mekânı da var eden, yaratan Allah'tır. Zaman ve mekân da diğer bütün mahlûkat gibi Allah tarafından yaratılmış, onun hükmü ve emri altında olan ve mutlak manada Allah'ın tasarrufunda olan mefhumlardır.
Zamanı ve mekânı yaratan ve bütün yaratmış olduğu diğer varlıkları zaman ve mekânla kuşatan Allah, dünyaya halife olarak göndereceğini yaratmadan önce ilan etmiş olduğu insanoğluna tekbir sorumluluk vermiştir. İnsanoğlundan herhangi bir mal, mülk, nimet ya da rızık istememektedir. Kur'an-ı Kerim'de Zariyat Suresinde "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum."(Zariyat, 51/56-57) buyurmak suretiyle insanın sorumluluğunun ne olduğunu, net bir şekilde ifade etmiştir. İnsanoğlunun yegâne sorumluluğu, şaşmaz ve samimi bir iman ve bu samimi imanın fiile dökülmüş hali olan ibadet. İbadetlerin de özü, zirvesi ise namaz ibadetidir.
Namaz ibadeti, İslam dinindeki diğer ibadetler gibi zamanla mukayyet olan ibadetlerden birisidir. İslam dininde her farz veya vacip ibadetin bir ifa zamanı vardır. Oruç ibadetinin zamanı Ramazan ayıdır. Hacc ve Kurbanın zamanı Zilhicce ayıdır. Zekat yılda bir defa verilir vb.... Günde tayin edilmiş olan beş farklı vakit, her bir namaz için özel zaman dilimidir. Bunun dışında cuma günleri, Cuma Namazı için belirlenmiş bir zamandır. Aynı şekilde hükmü vacip ve sünnet olan namazlar için de belirlenen vakitler vardır.
Namaz ibadetini biz bir mekâna bağlı olarak gerçekleştiririz. Peygamber Efendimiz (sav) ifadesiyle: "Yeryüzü (toprak) benim için mescit ve temiz kılınmıştır. Ümmetimden kim nerede namaz vaktine ulaşırsa hemen orada namazını kılabilir." hadisi şerifinden de anladığımız üzere, Namaz mekânı yeryüzünün her temiz noktasıdır. Müslüman yeryüzünün tamamında namaz ibadetini ifa edebilir. Bunun ötesinde namaz için ayrılmış olan mekânlar, mescitler/camiiler "Allah'ın evleri" olarak zikredilir. Namaz için ayrılmış özel mekân kutsiyet kazanır. İşte namaz ibadeti de zahiren görünüşte zaman ve mekânla iç içe geçmiş, sınırlandırılmış bir ibadet olarak değerlendirilse de hakikatte, işin maneviyatında namaz, zaman ve mekân ötesine bir yükselişin ifadesidir.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız