İsraf, ister mikro planda fert bazında yapılsın isterse makro planda şirketler veya devletler bazında yapılsın sonuç iflastır. Mikro ve makro planda israfı, hem fertler için hem de toplum için iflasa giden acı sonun yolunu döşeyen taşlar olarak da ifade edebiliriz.
İnsan israfı dediğimiz zaman başta insan neslinin savaşlarla, soykırımlarla, suni salgın hastalıklarla bilinçli olarak yok edilmesini anlayabiliriz. Ancak insanın manevi yönünü de dikkate aldığımızda insanların duygularının, hayallerinin, ümitlerinin, inançlarının, ideallerinin hatta ideolojilerinin israf edilmesi de diğer bir yönüyle insanın israfıdır.
Maddi veya manevi servetin, kaynakların insana emanet edilen emanetin lüzumsuz, yersiz, verimsiz, gereksiz, faydasız bir şekilde harcanmasına, tüketilmesine, ziyan edilmesine israf diyoruz.
İsraf, söz ve davranışta dinin aklın veya örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkmayı özellikle kaynak/mal/servet veya imkânları meşru olmayan amaçlar için saçıp savurmayı ifade ediyor. Lüzumundan fazla kullanmak, haddi aşmak, lüks gösteriş ve şatafat için sarf etmek israfın bir başka boyutu olarak da karşımıza çıkabiliyor. Genellikle maddi kaynak ve imkânların kâr gözetilmeksizin boş yere harcanması manasında Türkçemizde kullanılıyor. Bu yönüyle israf, hem ekonominin/iktisadın hem de ahlâkın konusu olarak karşımıza çıkıyor.
İsraf, ister mikro planda fert bazında yapılsın isterse makro planda şirketler veya devletler bazında yapılsın sonuç iflastır. Mikro ve makro planda israfı, hem fertler için hem de toplum için iflasa giden acı sonun yolunu döşeyen taşlar olarak da ifade edebiliriz.
İsraftan mevzu bahis olduğunda genellikle aklımıza suyun, toprağın, ürünlerin, paranın, zamanının, kısacası maddi kaynakların israfı geliyor. Bu israf türleri, israfı sadece iktisadi alanla sınırlı gören anlayışın bir ürünü. Hâlbuki israf, ahlaki bir kavram olarak ele alındığında insanın ve insan merkezli soyut ve manevi değerleri de kapsayan bir derinliğe, zenginliğe sahip oluyor. Bu noktada, bu bakış açısıyla Kur'an-ı Kerim'i incelediğimizde bazı ayetlerdeki şirk, küfür/inkâr, zulüm, kibir, inatçılık ve had bilmezliğin de israf olarak değerlendirildiğini görüyoruz. Yine aynı şekilde haramlarda ısrar etmeyi, isyankârlığı ve bir takım sapkın alışkanlıkların da israf kabilinde değerlendirildiğini ifade edebiliriz. Yine Kur'an-ı Kerim'de helalin haram sayılmasının ve masum bir kimsenin müteammiden haksız yere öldürülmesinin de israf olarak değerlendirildiğini görmekteyiz.
İsraf, İslami bir bakış açısıyla Allah'ın bize emanet etmiş olduğu bütün varlıkların amacı dışında kullanılması, ziyan edilmesi, gereğinden fazla sarf edilmesi olarak da ifade edilebilir. İslam Dininin ana kaynağı, bütün kâinatın, gökler ve yerler arasındaki bütün mevcudatın insana emanet olduğunu, insanın sorumluluğunda olduğunu söyler. Dolayısıyla insanın bizzat kendi nefsi, canı, ömrü, aklı, beyni, gönlü, zihnî melekeleri, kabiliyetleri de israfın konusu içerisindedir. Aynı şekilde başta ailesi ve çocukları olmak üzere diğer insanlar da insana emanettir. İnsan, tabiattaki diğer kaynakları israf ettiği zaman telafi edilmesi ya da başka bir şeye dönüştürülmesi kısmen mümkün olsa da insanın/insanlığın israf edilmesinin telafisi ya da farklı bir kazanım alanına dönüştürülmesi pek de mümkün gözükmemektedir. İnsan israfının sebep olduğu zararlar diğer kaynakların israfının sebep olduğu zararlardan çok daha vahimdir, büyüktür. Zira kâinattaki varlıkları değerlendirdiğimizde insan etken/etkin varlık, insan dışındaki diğer bütün varlıklar insan tarafından etkilenen yani insanın hizmetine verilmiş olan edilgen varlıklardır. İnsanın doğumundan ölümüne kadar geçirmiş olduğu süreçteki sahip olduğu bilgi ve tecrübeler, geliştirmiş olduğu ihtisas, maharet ve kabiliyetler de insan israfının kapsamı içerisinde alt başlıkları olarak değerlendirilebilir. İnsanlık tarihinde ortaya çıkmış kriz dönemlerinde ya da insanların topyekûn olarak etken varlık olma özelliğini kaybedip, bastırıp edilgen ve etkilenen varlıklara dönüşmüş olduğu kriz dönemlerinde yetişmiş, etkin insan azlığını veya yoksunluğunu ifade için kaht-ı ricâl / adam kıtlığı, insan kıtlığı ifadesi ortaya konulmuştur.
Modern dönem! kaht-ı ricalin tam zıttına insanı israf eden, tüketen; bilişim çağı, uzay çağı, bilgisayar çağı ya da dijital çağ diye isimlendirilen içerisinde yaşadığımız bu dönem barbar, sadist bir dünya kurgulamıştır
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız