İnsan, toplum halinde yaşayabilen bir varlıktır. Yüce Yaratıcı insanı yaratırken onu bu şekilde dizayn etmiştir. İlk insan topluğu, cennette Adem atamızın yanına gönül ünsiyeti oluştursunlar diye Havva annemizin yaratılmasıyla meydana gelmiştir. Çünkü insanın yaratılış kodlarında toplumsal hayat bir ihtiyaç olarak var edilmiştir. Toplumsal hayat insan için hem bir ihtiyaç hem de okunacak bir ayettir. Kur’an’da anlatılan kavim kıssalarının tamamı toplumsal hayatı birer ayet olarak önümüze sermektedir. Peygamberler ise toplumu ve bireyi çok iyi okuyan birer psikolog ve sosyolog gibidirler. İnsana ve topluma yabancı bir peygamber göremezsiniz. Çünkü peygamberlerin hedefi insan teki ve toplumdur. Bu gün bizim okumakta en çok zorluk çektiğimiz ayetler de insan ve toplum ayetleridir. Kendimizi ve içinde yaşamış olduğumuz toplumu doğru bir şekilde okuyamıyoruz. Daha doğru bir ifade ile enfüsi ve afakî ayetlerden bihaber yaşıyoruz. Kur’an’daki kavim kıssalarını da bu mahrumiyetle okuduğumuz için gereği gibi anlayıp güncelleyemiyoruz. Birçok Kur’an okuyucusu için kavim kıssaları maalesef hikâyeden öte bir anlam ifade etmiyor. İbret alamayışımızın temel sebebi de bu olsa gerek. Kendine ve yaşadığı topluma yabancılaşmış bir bireyden de bundan öte bir şey bekleme hakkımız yok galiba. Günümüzde aile reisi olan baba, evde eşine ve çocuklarına yabancı, onları anlamak gibi bir derdi yok. Öğretmen, öğrencilerinden habersiz, patron işçilerini birer ayet olarak görüp değerlendiremiyor. Aslında kendi kendimize yabancılaşmışız da haberimiz bile yok. Acaba kaçımız kendimizi dinlemeyi başarabiliyoruz? Kendini ve toplumu okuyamayan okuryazarlar olmuşuz. Bu ümmilik birbirimizi anlayamamıza ve ailemizden işimize varıncaya kadar bütün alanlarda başarırız olmamıza sebep oluyor. Herkes iyi bir psikolog ve sosyolog olamaz ama kendini ve yaşadığı toplumu da tanıyacak bir kapasiteye de sahip olmalıdır.
Din; devlet ve ümmet demiş olduğumuz insan topluluğunu oluşturan ve varlığının devamına vesile olan en önemli etkendir. Bu sayımızda “Din-Devlet-Ümmet” dosyamızla sizlerin huzurundayız.
Başyazı da Abdullah Büyük Hocamız, gölgesi üzerimize düşen rahmet ayı Ramazan için yapmamız gereken manevi hazırlıklarımıza ve bu ayın manevi temizliğimiz için bulunmaz bir fırsat olduğuna şu ifadelerle dikkatimizi çekiyor: “Paslanan, kirlenen, katılaşan kalplerimizi rahmet deryasında yıkayıp arındıracak, yumuşatıp itminana, sekînete erdirecek kutlu mevsim başlıyor. İnsanlığımızı, kulluğumuzu, sorumluluklarımızı, görevlerimizi hatırlamak için bu ayda inen Kur’an’ın ebedi mesajlarına kulak vereceğimiz, hakkı batıldan ayıran şaşmaz ölçülerine sımsıkı sarılıp, işaret ettiği dosdoğru yolda yürüyeceğimiz bir mana iklimine dalıyoruz; bereket, mağfiret, merhamet, huzur ve barış iklimine...”
Mustafa Çelik Hocamız: “İslam, zaman ve mekân üstü bir sistemdir. Hayatın ihtiyarlık dönemine, günün namaz ve ibadet bölümüne, cami ve medrese köşesine terk edilemeyecek, hayatın bütününü câmi‘ bir saadet ve kurtuluş nizamıdır. İnsanı dünyada da ahirette de huzur ve selamete kavuşturacak yegâne yoldur.” Tespitini yaparak İslam’ın hayatın tamamına müdahale eden bir din olduğuna vurgu yapıyor.
Ramazan Kayan Hocamız; Dilin dinin tebliğ ve davetteki önemine işaret ederek müslümanca bir hayat yaşamak için müslümanca konuşmak gerektiğini ifade ediyor: “Dil aynı zamanda düşüncenin de, duygunun da, duruşun da tercümanıdır. Dilin müslümanlaşması beraberinde hayatında İslamlaşması zeminini doğuracaktır… İslam’ın kuşatıcı, kurtarıcı, kucaklayıcı, koruyucu, kardeşleştirici varlığı ve hakikati bir bütün olarak kavrayan vahyin diline dönmemiz kaçınılmazdır… Yoksa kaybolmaktan kurtulamayız… Vahyin dili fıtridir… rabbanidir… ahlakidir… ilmidir…”
Bütün yazarlarımıza en kalbi şükranlarımızı arz ediyor, siz değerli okurlarımızı dergimizi dikkatlice okumaya davet ediyoruz.