Rüzgârımıza ne oldu? Yılların birikimini kitleyen bitmişlik, bezginlik, bıkkınlık ne anlama geliyor? Adı konulmayan bir yorgunluk… Önü alınamayan bir donuklukla karşı karşıyayız… Teşhisi koymakta da zorlanıyoruz… Tükenmişlik sendromu mu? “Kabullenilmiş çaresizlik” veya “öğretilmiş çaresizlik” mi deseydim… Üretilmiş korkular mı? Kronik tembellik mi? Ertelenmiş sorumluluklar mı? Yoksa yenilerin deyimi ile mental yorgunluk mu diyelim… Bize bir haller oldu!..
Öncelikle kendimizi ikna etmemiz gerekiyor… Toplumsal sorumluluklarımızı öncelememiz lazım geliyor… Karar ve kararlılığımız olursa, açamayacağımız kapı, ulaşamayacağımız kalp kalmayacaktır… Yorgunluğumuzu alacak cümleler kurmalıyız… Tembelliğimizi atacak okumalar yapmalıyız… Zamanın ruhunu yakalayacak yapılanmalara girmeliyiz…
Yaşamakta olduğumuz yeni süreçlerde yeni sınavlarla sınanmaktayız. Çetin kışlardan, soğuk şubatlardan, zorlu yokuşlardan sonra yeni durumlardaki duruşumuz ciddi bir analizi kaçınılmaz kılıyor.
Yokluk günlerinde varoluşunu tüm olumsuzluklara rağmen onurlu bir şekilde sürdürebilen bizim kuşak bugünlerde nedense yorgun ve yılgın…
Kışı kaldırabilenler sanki yaza hazırlıksız yakalanmış gibiler…
En dar günde rüzgâr estirebilen bizler, bugün esen konjonktürel rüzgârlara açık bir haldeyiz… Hatta rüzgâr bizden yana esiyor olsa bile yelkenleri şişirecek kararlılık yok…
Ya da soruyu şu şekilde değiştireyim…
Rüzgârımıza ne oldu?
Yılların birikimini kitleyen bitmişlik, bezginlik, bıkkınlık ne anlama geliyor?
Adı konulmayan bir yorgunluk… Önü alınamayan bir donuklukla karşı karşıyayız…
Teşhisi koymakta da zorlanıyoruz…
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız