Mikroplar ordusunun henüz fethedemediği o son kale fıtri ( doğuştan bahşedilmiş ) savunma sistemimiz, iç direnç mekanizmamızdır. Bunca tarihi süreçten sonra antibiyotikler hakkında yapabileceğimiz en bilimsel saptama güçlü bir bağışıklık sistemi olmaksızın hiçbir işe yaramadıklarıdır.
Ekmek mayası hücre duvarından elde edilen beta glukan etkili bir bağışıklık güçlendiricidir. Beta glukan özellikle " makrofaj " ismini verdiğimiz önemli bağışıklık hücrelerini aktif hale getirir. Makrofajlar tüm vücutta dolaşarak virüs, bakteri, mantar, kanser hücresi ve diğer tehlikeli işgalcileri yutar. Ayrıca daha aktif hale gelen makrofajlar bağışıklık sistemimizin diğer bileşenlerini de olumlu etkiler.
1980 li yıllarda eczacılık eğitimimi alırken, enfeksiyöz ( iltihaplı ) hastalıkların geçmişte kaldığı öğretilmişti.
Penisilin ve onu takip eden diğer sözde mucizevî antibiyotiklerin keşfiyle gözlerimiz kamaşmış bir halde, enfeksiyonların bir iki hap yutarak basit bir şekilde tedavi edilebileceğine gönülden inanmıştık.
Mikroplar imparatorluğunu yerle bir edip, kökünü kuruttuğumuzdan emindik. Tamamen kontrolümüzdeki bu minicik canlıları tarihin arka çöplüğüne çoktan atmıştık bile. Bize göre onlar artık köhne çağlardan kalma kötü bir hatıra idi.
Ancak bu gün geldiğimiz son noktada mikroplarla ilgili tüm inançlarımızın yanlış olduğunu biliyoruz.
Nice takvim yaprakları devrilip, nice sular köprülerin altından akıp, nice uzun yollar adımlandıktan sonra fena halde yanıldığımızın farkına vardık. Mikropları alt etmenin sanıldığı gibi hiçte öyle çocuk oyuncağı bir iş olmadığını anlamış bulunuyoruz. Meğerse aslında hiçbir şey bizim bildiğimiz gibi değilmiş.
Ya uydurulan masallara çocukça kandık. Ya da işimize öyle geldi. Bilemiyorum.
Budala sandığımız bu mikroskobik yaratıklar meğerse öylesine kurnazlarmış ki onlara karşı kullandığımız silahların şifrelerini kırmış, kodlarını çözmüş, yazılımlarını ele geçirmişler
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız