Rehâvet Düşmanı Görünce Yola Yatmaktır , Mustafa Çelik
Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Hususi Fikirler

Mustafa Çelik

Rehâvet Düşmanı Görünce Yola Yatmaktır

  • 30 Haziran 2024
  • 349 Görüntülenme
  • 499. Sayı / 2024 Temmuz



Rehavet; gevşeklik, tembellik, atalet, ihmalkârlık, vurdumduymazlık halidir. Rehavet, Allah'tan uzaklaşmaya sebeptir. Rehavet, dinde laubalileşme, lakaytlık, ibadetleri geçiştirme, emir ve nehiylerde vurdumduymazlık, amelsizlik olarak ifade edilmektedir. Rehavetin belirtileri;  dinin, gündelik hayattaki tesirini ve yerini azaltma, sınırlama, yaşadığı hayat tarzına dini müdahale ettirmeme gayesiyle insanın ilgisini ve dikkatini yalnız ve yalnız dünyaya çevirmesi, zevk ve sefaya düşkünlük, rahatın peşinde koşmaktır. 

Rehavet bir girdap, hepimiz bir şekilde o girdabın içindeyiz. Umutlarımızı yenileyerek salih amellerimizi ve salih dostlarımızı çoğalarak "Hablullah" merkezli yeni başlangıçlar yaparak bu girdaptan kurtulabiliriz.

İslâm; gaye ve gayret dinidir, rehavet dini değildir. İslâm'da gayenin ismi, Allah rızasıdır. Gayretin adı ise Allah yolunda daimi cihaddır. Rehavet yoldan çıkıp gayesiz ve gayretsiz kalmaktır.

Rehavet kelimesinin kökenine baktığımızda Arapça "raha" ile karşılaşıyoruz. "Gevşeme, tembellik" anlamlarına geliyor."istirahat" kelimesinin kökenine bakıyoruz. Arapça "raha" kelimesinden türetilmiş ve "soluk alma, dinlenme" anlamına geliyor. Günümüzde "istirahat" ve "rehavet", aynı kökten geldiği için midir bilinmez, anlamsal olarak birbiri ile karıştırılıyor. Unutulmamalı ki, istirahat edebilmek için evvelâ yorulmak gerekir. Unutmamak gerekir ki, "her şey zıddı ile kaimdir". Günümüzde "istirahat" kelimesi, yerini "tatil" mevhumuna bırakmış. Bizler ise çalışmak gayretinden uzaklaşarak üzerimize rehavet yorganını örtünmüş vaziyetteyiz.

Muvahhidlerin geleneğinde rehavetin yeri yoktur. Tarihu'l enbiyaya; Peygamberlerimizin ve Peygamber geleneği ile yaşayan insanların hayatlarına bakıldığında görülüyor ki, "tatil" denilen bir mefhum yok. Peygamberimiz Hazreti Muhammed (sav)'in hayatına bakıldığında, O hem ticaretle uğraşmış, hem de diğer pek çok Peygamber gibi çobanlık yapmıştır. Hem dünyalık birtakım işler yaparken, hem de çobanlık ile gözlem ve düşünme deneyimini yaşamış, kâinatın içerisinde kâinat ötesini düşünme fırsatını elde etmiştir. Çünkü hakkıyla yapan için çobanlık, koyun gütme mesleğinin ötesinde, kâinatı anlamaya çalışmanın erbabı olmaktır. Çobanlık kırlarda, dağda, bayırda başıboş gezerek düşünmek değil; kırlarda, dağda, bayırda düşünerek gezerken bir yandan da sorumluluğu elden bırakmamaktır. Hem dünyevî, hem uhrevî yaşamın vücut bulmuş hâli. Tatilin kelime kökenine bakıldığında ise "atıl, atalet" var. Arapça kökenli kelime, "hareketsiz, başıboş, ihmâl (etme, edilmiş)" anlamlarına geliyor. Bu kıyasla iki kelimeden birisi ruhu dinlendirme, soluk alma (istirahat); diğeri ise başıboş olma hâli (tatil) olarak özetlenebilir. İslâm; atalet dini değil, adalet dinidir. Allah'ın indirdiği hükümlerle idare olunmamızı bizden ister. Batıl ve atıl olmak, Müslümanların vasfı değildir.

Rehavet; gevşeklik, tembellik, atalet, ihmalkârlık, vurdumduymazlık halidir. Rehavet, Allah'tan uzaklaşmaya sebeptir. Rehavet, dinde laubalileşme, lakaytlık, ibadetleri geçiştirme, emir ve nehiylerde vurdumduymazlık, amelsizlik olarak ifade edilmektedir.

Rehavetin belirtileri;  dinin, gündelik hayattaki tesirini ve yerini azaltma, sınırlama, yaşadığı hayat tarzına dini müdahale ettirmeme gayesiyle insanın ilgisini ve dikkatini yalnız ve yalnız dünyaya çevirmesi, zevk ve sefaya düşkünlük, rahatın peşinde koşmaktır. 

Rehavet; ?Allah yolunda ölmek bile ne tatlı' diyemeyen ve Allah yolunda, Allahiçin mücadele vereceğine, mücadelesinin semeredâr olacağına, onun Müslümanlık hesabına kurtarıcı bir rol oynayacağına inanmayanların başvurdukları bir yoldur. Rehavetin sonu esarete varır. Rehavete kapılıp da hür kalan fertler, aileler, cemiyet ve devletler yoktur.

Hayatta rehavete yer vermemek; kendi şahsını, şahsî hazlarını, zevklerini, hatta yurdunu-yuvasını terk etmişlerin; sahabe gibi kapısına kilit vurup evinden ayrılmışların, bedenî ve cismanî zevkleri aşmışların mücadelesine, mücahedesine, kavga ve cihadına inanmış olanların işidir. Rehavet hususunda Kur'an-ı Kerim bizi sürekli uyarır:

"Ey iman edenler! Size ne oldu da Allah yolunda savaşa çıkın, dendiği zaman yere çakılıp kaldınız? Ahireti bırakıp, dünya hayatına razı mı oldunuz? Oysa dünya hayatının geçimliliği, ahirete nazaran pek az bir şeydir. Eğer (Allah yolunda) seferber olmazsanız, bu takdirde Allah size can yakıcı azap eder ve yerinize başka bir millet getirir. O'na bir şey de yapamazsınız. Allah her şeye kadirdir."  (Tövbe, 9/38-39)

Allah yolunda yürümeyi bırakıp yere çakılmak, yere mıhlanmak, kendilerini rehavete kaptırmışların işidir. Ayet-i kerime'nin uyarısı; size ne oluyor ki, "Allah yolunda seferber olun, kalkın, kendinize gelin, hakkı anlatın, Allah'ın yüce adının, ufkunuzda aydınlıklar açması istikametinde hazlarınızı, hayvanî ve bedenî zevklerinizi terk edin" çağrısı geldiği zaman, yerinizde çakılıp kalıyor, zevklerinizden kopamıyor ve hayatın hazları içinde fanî olmuş gibi baygın baygın bakıp duruyorsunuz. Yoksa ahiret varken, ona değil de, karşılığında dünya hayatına mı razı oldunuz? Gönüllerinizi hem de ahirete doğru koşup gittiğiniz hengâmda, size hiçbir faydası olmayan, şartları içinde gençliğinizi, sıhhatinizi koruyamadığınız, servetinizi muhafaza edemediğiniz; her an her şeyin zeval ve yok oluşuyla ruhunuzda ayrı iniltiler meydana getiren ve sizin de elinizde olmayarak kendisinden uzaklaştığınız dünya hayatına mı kendinizi kaptırdınız? Hâlbuki ötede, zeval bilmez nimet ve zevkleriyle, her hafta Rabbin cemalini müşahede edeceğiniz ebed diyarı ukba sizi beklemektedir. Hal böyle iken, siz ukbayı terk ederek, dünya hayatına mı razı oldunuz? Allah yolunda rehavet; dünyevileşmeyi, dünyevileşmek de müşrikleşmeyi beraberinde getirir

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

499. Sayı Temmuz 2024