Tarih boyunca her dönemde küfür, üçlü sistemle ayakta durmaya çalışmıştır. Karun ekonomi dünyasının lideri ve reisi olarak küfrün hizmetçisi olmuş, Firavun siyasetin ya da idare mekanizmasının temsilcisi olarak küfrün hizmetçisi olmuş, Belâm da dinin bunlara yamanması manasına küfrün hizmetçisi olmuş. İşte onların teşekkül ettirdiği bu üçlü sistem, şeytan üçgeni olarak küfrü bulunduğu yerden ötelere taşımıştır.
Kapitalizm, Karunlaşmaktır. Karunlaşmak, dünyevileşmektir. Dünyevileşme karşısında Hz. Ömer olmayanlar, Karun olmaktan, kapitalist olmaktan kurtulamazlar. Hz. Ömer (ra) olmak; siyaset meydanında İmparatorlukları ortadan kaldırmak, mescitte ise bir hamalın ardında namaza durmaktır. Kapitalizm bulaşıcı bir mikroptur. Müslümanlara her an bulaşabilir. Nitekim günümüzde Müslümanların eliyle kurulmuş birçok dernek ve vakfın kapitalist insan yetiştiren seralara dönüştüğüne esefle şahitlik etmekteyiz.
Müslümandan kapitalist, kapitalistten de Müslüman olmaz. Kapitalizm, insanlığın firavunların gölgesinde Karunlaşma sürecidir. Komşusuna verdiği bir avuç pirinci faiziyle geri almayı emreden sistemin adı Kapitalizm; ekmeğini aç olan komşusuyla paylaşmayı tavsiye eden nizamın adı da İslâm’dır. İslâm’ın hâkimiyetindeki Afrika’da zekât alacak fakir yokken, Kapitalizmin idare ettiği dünyada çocuklar açlıktan ölüyor. İslâm hayat, Kapitalizm ölümdür.
Kapitalizm; dünyevileşmeyi dindarlaşmanın yerine ve önüne geçirmektir. Kapitalist insan; kalbini dünyevi ihtiraslarına (mal ve mülk edinme hırsına) teslim etmiştir. Kendisi dışındaki insanlara; emeğini sömürebileceği zavallılar gözüyle bakar. Menfaatinin olmadığı yerde görünmez. Evlilikten değil, zinadan yana olur. Çünkü evlilik; para getiren, faiz veren bir kurum değildir.
Kapitalizm; sermaye gücünün, siyasi hayatı kontrol etmesini esas alan bir ideolojidir. Tarih boyunca zenginlikleri sebebiyle azgınlaşan sermaye sahipleri (mutrefin zümresi) İslâm’a karşı savaşmışlardır. Bu hakikat, muhkem nassla haber verilmiştir: “Biz, hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek oranın şımarık zenginleri; Biz, sizinle gönderileni inkâr ediyoruz, demişlerdir. Yine, Bizim mallarımız ve çocuklarımız daha çoktur. Bize azap edilmeyecektir, demişlerdi.” (Sebe, 34/34-35) Haramzade sermaye sahiplerinin tekebbür etmeleri, İslâm’a savaş açmaları ve fesadın yayılması için ellerinden gelen gayreti sarf etmeleri yeni bir hadise değildir. Haramzade zenginlerin, politikacı esnafının akıl hocası haline gelmesi mümkündür. Bu gerçekleştiği zaman, vahşi kapitalizm gündeme girer. (Türkiye’nin Siyasî ve İktisadî manzarası/Hüsnü Aktaş, Sh: 218-219, Ankara/1997)
Kaba kuvvetlerine, siyasi iktidar güçlerine, mallarının çokluğuna dayanarak ve güvenerek İslâm’ı ve Müslümanları hor ve hakir görenler, Allah ve Peygamberinin tespit buyurdukları helal ve haram hududlarını hiçe sayarak savurganlık ve israfı hayat tarzına dönüştürenler, bihakkın kapitalistleşenlerdir. Böylelerine bilerek ve inanarak sosyal ve siyasal vekâletlerini teslim edenler de kapitalistlerden sayılırlar. Rabbimiz haber veriyor:
“Şüphesiz Kârûn, Musa’nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz ona, anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. Hani, kavmi kendisine şöyle demişti: Böbürlenme! Çünkü Allah, böbürlenip şımaranları sevmez. Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez. Karun: Bu servet, ancak bende mevcut bir bilgi sayesinde bana verildi, dedi. O bilmiyor mu ki, kendisinden daha güçlü ve ondan daha çok cemaati bulunan nice kimseleri Allah helâk etmişti. Suçlulardan günahları sorulmaz. Çünkü Allah onları bilir.” (Kassas, 28/76-77)
Şehid Seyyid Kutub (ra) bu ayetlerin tefsirinde şunları söylüyor: “Karun, Hz. Musa’nın -selâm üzerine olsun- kavmine mensup bir kişiydi. Yüce Allah ona çok mal vermişti. Kur’an-ı Kerim bu çokluğu “hazineler” olarak nitelendiriyor. Hazine ise, kullanım ve tedavül fazlası malın saklandığı, yatırıldığı gizli depodur. Bu hazinelerin anahtarlarının bir grup güçlü, kuvvetli erkek tarafından zor taşınabildiğini belirtiyor. Bu yüzden Karun, kavmine karşı azgınlaşıyor, haksızlık ediyor. Ancak onlara hangi konuda haksızlık ettiği belirtilmiyor. İfade, türlü azgınlığı ve haksızlığı kapsayacak şekilde belirsiz olarak bırakılmak isteniyor. Belki de onlara zulmederek, çoğu zaman mal sahibi tağutların yaptığı gibi topraklarına ve araç gereçlerine el koyarak azgınlaşmıştı. Belki de onları bu maldaki haklarından yoksun bırakma suretiyle haksızlık etmişti. Bilindiği gibi zenginlerin mallarında yoksulların hakkı vardır. Ancak bu şekilde çevrelerinde bu mala ihtiyaç duyan birçok yoksul varken, sadece zenginler arasında dolaşan bir servet olması engellenir. Aksi takdirde kalpler kin ve kıskançlık duygularıyla bozulur, insanlık hayatı dejenere olur. Kısacası Karun bu ve benzeri nedenlerden dolayı kavmine karşı azgınlaşmış, haksızlık etmiş olabilir.
Her ne şekilde olursa olsun, o zaman kavmi arasında onu bu azgınlıktan vazgeçirmeye ve yüce Allah’ın servet konusunda uyulmasını istediği dengeli ve tutarlı sisteme döndürmeye çalışan kimseler bulunuyordu. Yüce Allah’ın servet için belirlediği bu sistem, zengini servetinden yoksun bırakmaz, onları yüce Allah’ın kendilerine bahşettiği maldan dengeli bir şekilde yararlanmaktan alıkoymaz. Sadece onların, kontrollü ve dengeli harcamada bulunmalarını öngörür. Bundan önce de, kendilerine bu nimetleri veren yüce Allah’ın gözetimini ve ahiret günü ile bu günde gerçekleşecek olan hesaplaşmayı düşünmelerini ister:
“Kavmi ona demişti ki; şımarma, Allah şımaranları sevmez. Allah’ın sana verdiği hu servet içinde ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma, Allah sana nasıl iyilik ettiyse, sen de öyle iyilik et, yeryüzünde bozgunculuk isteme, çünkü Allah bozguncuları sevmez.” (Kassas, 28/76-77)
Bu sözler, dengeli ve tutarlı ilahi sistemi diğer hayat sistemlerinden ayıran bir demet değerler ve özellikler içermektedir.
“Şımarma” (Kassas, 28/76-77) mala güvenmekten, servet biriktirmekten, mal-mülk sevgisi ile dopdolu olmaktan kaynaklanan kibire kapılıp şımarma. Malı kendisine bahşedeni unutan, dolayısıyla onun nimetini unutan, bu nimete karşı gerekli olan hamd ve şükür görevini yerine getirmeyen azgınlar gibi, şımarıp kendinden geçme. Malın cazibesine kapılan, kalbini mal sevgisi ile dolduran, aklını hep onun için çalıştıran, elde ettiği bu servetle de küstahlaşıp Allah’ın kullarına karşı büyüklük taslayan kimseler gibi şımarma.
“Allah şımaranları sevmez.” (Kassas, 28/76-77)
Böyle yapmakla kavmi, onu malın cazibesine kapılıp kendinden geçercesine sevinen, mal varlığı ile övünen ve malın kendisine verdiği güçle insanlara karşı büyüklük taslayan, küstahları sevmeyen yüce Allah’a döndürmeye çalışıyorlar.
“Allah’ın sana verdiği bu servet içinde ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma.” (Kassas, 28/76-77) Bu ifadede tutarlı ilahi hayat sisteminin dengeliliği dile getiriliyor. Bu sistem, mal varlığı bulunanın kalbini ahirete bağlar. Bununla beraber onu bu dünya hayatının nimetlerinden yararlanmaktan alıkoymaz. Tam tersine, onu bu nimetlerden yararlanmaya teşvik eder, bu konuda ona bazı yükümlülükler getirir. Hayatı ihmal eden, hayatla bağlarını zayıflatan mistikler gibi dünya nimetlerinden el-etek çekmesine engel olur.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız