Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Editörden

Ribat Dergisi Editör

Değerli Okuyucularımız

  • 10 Ekim 2018
  • 1832 Görüntülenme
  • 430. Sayı / 2018 Ekim

İslam, toplumda ticaretin yayılmasını, girişimcilerin artmasını, sermayeye dayalı sistematik bir kazanç zinciri oluşturulmasını teşvik eder. Bu yönüyle ister küçük girişimcilerin ekmek teknelerini, ister dev ortaklarla oluşturulan işletmeleri düşünelim... Ticaret, "Allah, alış-verişi helâl, faizi haram kılmıştır.” (Bakara, 2/275) ayetiyle helal bir kazanç yöntemidir. Hatta meşru ölçülere uygun ticaretin sadece serbest kılındığını söylemek yetmez; adil yöneticiye, iffetli gence, gizlice Allah korkusundan gözyaşı döken kimseye vaad edilen mükâfat, tüccara da vaad edilmiş ve kelimenin tam anlamıyla ilgililer bu işe özendirilmiştir: “Sözü ve muamelesi doğru tüccar, kıyamet gününde arşın gölgesi altındadır.” (İbn Mâce, “Ticârât”, 1) Evet, bu ödülü alması için şahsın sadece ilkeli ticaret anlayışına sahip olması yeter. Böyle bir esnaf, dünyasını imar için çalışırken aynı hızla ahiretini de ihya ettiğini bilmelidir. Çünkü o işiyle meşgul olurken, “Helal kazanç peşinde koşmak farz üstüne farzdır.” (Taberânî, el-Kebîr) beyanına göre farz bir ibadetle meşgul oluyor kabul edilmektedir. Kim bilir, belki de kişinin yapacağı diğer tüm ibadetlerin sıhhati, ticaretinin sıhhatine bağlı olduğundan, hadiste buna farzlar üstü farz denmiştir.

Peki, hem meşru, hem helal, hem de ahlâklı bir ticaret için, yani hem kanunlardan, hem şeriattan, hem de vicdandan vize alan bir iş üretmek için nelere dikkat etmek gerekir, bu işin kırmızıçizgileri nelerdir? Zira bu vadide her geçen gün çağdaş bir yöntem çıkıyor, her yöntemde türedi bir metot deneniyor. Fahiş kârdan bin bir surete girebilen faizli muameleye, oradan karaborsacılığa, kefilliğe, sanal alışverişten, simsarcılığa o kadar çok sahada ilim öğrenmek lazım geliyor.

Ahlâklı iş üretmek isteyen her girişimcinin soruları için devamlı istişare halinde olduğu bir fıkıh bilgini olmalıdır. Evet, bu doğru. Ancak kişinin içinde bulunduğu halin ilmini bilmesinin farz olduğunu hatırladığında, ticaret fıkhını bilmemenin müslüman bir esnaf için yüz karası olacağını bildirmeliyiz. Meseleyi bir adım daha ileri götürmeyi deneyelim ve Hz. Ömer'in hilafeti döneminde valilerine gönderdiği genelgeyi dikkatlerinize arz edelim: "Yapacağı ticaretin İslamî esaslarını bilmeyen kimse, bizim çarşı ve pazarlarımızda alış-veriş yapmasın." (Tirmizi, “Vitr”, 21)

Ticarette rüşvetin, faizin, zekâttan çalıp vergiden kaçırmanın yasak olduğunu biliyoruz. Konu ne olursa olsun, müşteri/ortak buna ne kadar müsait bulunursa bulunsun, aldatma özgürlüğümüzün olmadığını biliyoruz. Hz. Peygamber (sav)'in pazarda dolaşırken bir buğday yığınına elini daldırmasıyla dipteki ıslaklığı fark ettiğinde söylediği o söz, imzaladığımız her mukavele ve yaptığımız her akit öncesinde, ceketlerimizi ilikleyip el sıkışma aşamasına geçtiğimiz her anlaşma öncesinde mutlaka hatıra getirilmeli, mümkünse yazılıp büromuza asılmalı, masamıza yerleştirilmeli, cebimizde gezdirilmelidir: "Bizi aldatan bizden değildir." (Buhârî, “Îmân”, 164; Tirmizî, “Büyû’”, 74)

“Eksik ölçüp noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun! Onlar ki insanlardan bir şeyi ölçüp alacakları zaman kılı kırk yararlar. Ama insanlar için ölçüp tarttıkları zaman kıyısından köşesinden/ucundan kenarından kırparak verirler. Gerçekten onlar bütün insanların hesap vermek üzere Allah’ın huzurunda hazır bulunacakları o büyük gün için diriltileceklerini hiç akıllarına getirmezler mi?" (Mutaffifîn, 83/1-6) Ayetler açık, ticarette hile yapamayacağımızı da biliyoruz. Hadis kitaplarında, günümüzün baş döndüren çeşit çeşit hileleri arasında farkına bile varılmayacak ince ayrıntılara rastlıyoruz. Hileli ticaret yapanlar için, hırsızlık yapıp zina edenler hakkında varid olduğu görülmemiş tehditler varid olduğunu görünce titriyor ve irkiliyoruz: “Kim kusurunu açıklamadığı bir malı satarsa, daima Allah’ın gazabı ve meleklerin laneti altındadır.” (İbn Mâce, “Ticârât”, 45)

                İslam’ın kendine has bir ticaret ve ekonomi sistemi vardır. Müslüman şahsiyet, hayatın hiçbir alanına imanından bağımsız bakamadığı gibi ticaret ve ekonomiye de bakamaz. Ekonomik hayata iman penceresinden baktığımız zaman kapitalist sistemin “kriz” diye nitelendirdiği gelişmeleri çok daha farklı okur ve görürüz. Son aylarda ekonomi alanında yaşanan gelişmeleri doğru bir şekilde anlamak ve anlamlandırmak için bu sayımızda sizlerin huzuruna “İslam ve Ekonomi” dosyasıyla çıkıyoruz.

Makaleleriyle huzurlarınızda olmamıza vesile olan bütün yazarlarımıza en kalbi teşekkürlerimizi arz ediyoruz.  Siz değerli okurlarımızı, hayatımızın bir parçası olan ticaret ve ekonomiyi İslami bir bakış açısıyla anlamamıza vesile olması için dergimizi baştan sona okumaya davet ediyoruz.

430. Sayı Ekim 2018