Vahiy, Allah’ın insanı kendisine muhatap kabul etmesinin bir neticesidir. Hz. Âdem ile başlayan insanlık tarihinin her döneminde Allah insanı göndermiş olduğu ilahi müfredat ile eğitime tabi tutmuştur. Allah yaratmış olduğu her şeyi insanın emrine verirken insandan ise kendisine kulluk istemiştir. Yaratılanların en şereflisi olma özelliğine haiz olan insanın bu özelliğini muhafaza etmesi için Allah insanı tarihin hiçbir döneminde kendi başına terk etmemiştir. Çünkü insan, kendi kendisine bırakılamayacak kadar özel ve değerlidir. Tarihsel süreç insanın Allah ile bağlarını kopardığı dönemlerde nasıl savrulmalar, bozulmalar, ahlaki kokuşmalar ve helakler yaşadığının örnekleriyle doludur. Modern dünya insanı gökten kendisine indirilen rahmetin neticesi olan vahiy ipi ile bağlarını koparmanın sancılarını çok daha şiddetli bir şekilde yaşamaktadır. Gözümüzü yaşamış olduğumuz şehirden başlayarak dünyanın her neresine çevirsek vahiy ile bağlarını koparan insanlığın sancılarına şahit oluyoruz. Yaşanmakta olan sosyal kıyamet, kozmolojik kıyametten daha şiddetli bir hal aldı adeta. Belki günümüzden on yıllar sonra insanlık kozmolojik kıyametin gerçekleşmesi için dua eder hale gelecek. İnsan ile vahiy arasındaki bağları koparma çabası tarihin her döneminde yaşanmış bir süreçtir. Bu süreci yönetenler tarihin kimi dönemlerinde bizzat devlet adamları olmuştur. Sahne bazen bilim adamlarına, bazen de filozoflara kalmıştır. Ama en acısı ve en ağır neticeler vereni ise din adamlarının başrolü üstlendikleri dönemler olmuştur. Yahudiler ve Hıristiyanlar kendi içlerinden çıkarmış oldukları ruhban sınıfına vahyi anlama ve anlatma görevini tevdi ettikleri andan itibaren vahiy ile bağlarını koparmaya başladılar.
Yaşamış olduğumuz hayata anlam katmak ancak vahyi anlamakla mümkün olacaktır. Öyleyse her birimiz evlerimizi içerisinde vahyin öğrenildiği birer Kur’an evine çevirmeye başlamalıyız. Entelektüel bir görüntü vermek için meal okuma çalışması yapmaktan vazgeçerek yaşamak için anlama gayretiyle Kur’an’a yönelmeliyiz. Bunun için özel yerler hazırlamalı ve özel zamanlar ayırmalıyız.
Peygamberimiz; Vahyi okuyordu, anlıyordu, düşünüyordu, özümsüyordu, benimsiyordu, iman ediyordu, amel ediyordu, aynı zamanda başkalarına okuyordu ve son olarak ta onların da yaşaması için mücadele ediyordu. Şüphesiz ki Kur’an-ı Kerim birçok meselenin genel esaslarını belirtmiştir, hiç kimse bunlara ne bir şey ilave edebilir ne de ondan bir şey çıkarabilir. Ama esas problem bu genel esasları hayata aktarmadadır. İşte bu konuda Rasülullah’ın sünneti inkâr edilemez bir önemle karşımıza çıkar. Zira sünnet, Kur’an hükümlerini açıklamak ve pratikte göstermektedir. Biz bu görevin peygambere verildiği inancındayız. Eğer bu yetki direk insanlara verilseydi karşımıza milyonlarca din şekli çıkardı.
Esasında sünnet olmadan Kur’an’ın bu genel hükümlerini anlamak bile mümkün olmaz. İşte Kur’an söylüyor: “Eğer bir şeyde çekişirseniz onu Allah’a ve Rasülü’ne havale edin. Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız.” (Nisa, 4/59) Yine Kur’an: “Kim Rasül’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur” (Nisa, 4/80)
İlk ayette ihtilaflar anında başvurulması gereken kaynaklar zikrediliyor. Bunlar da “Allah ve Rasülü’dür” Allah’tan kasıt şüphesiz ki “Kur’an’dır” Rasülü’nden kasıtta “Sünnet”tir. O halde Kur’an ve Sünnet beraberdir ayrılmazlar. İkinci ayette Rasül’e itaatten bahsediliyor. Demek ki Rasulullah’ın sünnetine itaat etmek Allah’ın kitabına itaat etmek demektir.
Kıymetli okurlarımız, bu sayımızda sizlerin huzuruna, Kur’a-ı Kerim’i doğru bir şekilde anlamamıza, Efendimizin sünnetlerinin hayatımızı süslemesine ve nebevi örnekliğin hayatımızda yaşamasına vesile olması umut ve duasıyla “Sünnetin Hayata Aktarılması” dosyasıyla çıkıyoruz.
Makaleleri ile elinizde ve gönlünüzde olmamıza vesile olan değerli yazarlarımıza en kalbi teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Siz vefalı ve fedakâr okurlarımızı, Kur’an-ı doğru bir şekilde anlamamıza, Efendimizi tanımamıza ve onun örnekliğinde bir hayat yaşayarak Ümmet-i Muhammed’den olduğumuzu kanıtlamamıza vesile olması için dergimizi baştan sona okumaya davet ediyoruz.