Unutmayalım ki ne kadar güzel amelimiz olursa olsun bütün bunlar, okyanusa atılan bir kova su misalidir. Cenab-ı Hakk'ın lütufları karşısında bütün ibadet ve hizmetlerimizi az görmeliyiz. Kulluk mesuliyetimizi toplumdaki düşük seviye ile değil, sahâbe ve evliyâullâh ile mizan etmeliyiz. Çünkü Cenab-ı Hak, Ensâr ve Muhâcirleri bizlere numune göstermektedir.
Kendimizi işlediğimiz günahlardan mazur göstermek, "kadere bühtân" etmektir ki, Hakk'a karşı edepsizlik ve ahmaklık demektir. Şeytan'ın ayağını kaydıran da bu hususta gösterdiği edepsizlikten başkası değildir. Bu yüzden şeytanı en çok kahreden şey, kendisinin hataya düştüğü noktada müminin gösterdiği Hakk'a itaat, rıza, teslimiyet, yani "kulluk edebi"dir.
Edep, insanı diğer mahlûkattan farklı kılan bir hususiyettir. İnsan; edep, nezâket, zarâfet ve takvâsı ile Hak katında kıymet kazanır. Bu sebepledir ki Hak dostlarının güzel vasıfları arasında edep ve nezâket faziletlerinin müstesna bir yeri vardır. Nitekim nice maneviyat büyükleri de tasavvufu, "güzel ahlâk ve edepten ibaret" görmüşlerdir.
Edep, Hak yolcusunun en kıymetli azığıdır. İnsan hem dindar hem de kaba, geçimsiz ve nezâketsiz olamaz. Zira İslâm'ın ruh itibariyle özü; îtikadda tevhit; amelde ise edep, istikâmet ve merhamettir. Bu itibarla denilebilir ki, bütün esaslarıyla İslâm dini, baştan sona nezâket, zarâfet ve nezâfet ölçülerinden, yani "güzel edep"ten ibarettir. Hak dostu Mevlânâ Hazretleri bunu ne güzel ifade eder:
"Gözünü aç da Allah'ın kelâmına baştanbaşa bir bak! Ayet ayet bütün Kur'an, edep taliminden ibarettir!"
Hak dostları da vâsıl oldukları derecelere ancak yüksek edepleri ile nâil olmuşlardır. İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurur ki:
"Edebe riayet etmeyen hiç kimse, Allah'a vuslat yolunda mesafe alamaz, yâni Hak dostu olamaz. Din büyüklerinin yolu, baştan sona edeptir."
En mühim edep de; bizi halk eden;
Unutmamak gerekir ki şeytan huzur-i ilâhîden, ilim veya amel noksanlığı sebebiyle değil, edepsizliği yüzünden kovuldu. Bu yüzden şeytanı mahveden en güzel fazilet, edeptir. Hazret-i Mevlânâ bunu şöyle izah eder:
"İblis, Hazret-i Âdem'e secde etmeyip Allah'ın emrine karşı gelince:
-Benim zâtım ateşten, onunki çamurdandır. Yüksek olanın aşağı olana secde etmesi nasıl yakışık alır? dedi.
İşte İblis, Allah'a edepsizce karşılık vermesi yüzünden lânete uğradı ve huzur-i ilâhîden kovuldu. Üstelik bir de küstahlık edip, kendisini halk edenle cidâle kalkıştı." (FîhiMâFîh, s.159)
Ebû Ali ed-Dekkâk (ra) buyurur ki:
"Edebi terk etmek, ilâhî huzurdan kovulmayı icap ettirir. Her kim sultanın önünde terbiyesizlik ederse kapıya, kapıda edepsizlik ederse ahıra gönderilir."
Ecdadımız; "Edebi edepsizden öğren." diyerek edebe riayet etmeyenlerin hâl ve akıbetlerinden ibret almayı öğütlemişlerdir. Bizler de şeytanın düştüğü vaziyetten gereken dersi çıkarmak durumundayız.
Cenab-ı Hakk'a karşı lâyıkıyla edep sahibi olan kul, laubali hareketlerden kaçınır; bu vesile ile ibadet ve muamelatındaki kusur, hata ve gafletinin farkına varır. Amellerine güvenme illetine yakalanmaz.
Unutmayalım ki ne kadar güzel amelimiz olursa olsun bütün bunlar, okyanusa atılan bir kova su misalidir. Cenab-ı Hakk'ın lütufları karşısında bütün ibadet ve hizmetlerimizi az görmeliyiz. Kulluk mesuliyetimizi toplumdaki düşük seviye ile değil, sahâbe ve evliyâullâh ile mizan etmeliyiz. Çünkü Cenab-ı Hak, Ensâr ve Muhâcirleri bizlere numune göstermektedir
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız