Istılâhi olarak Zü'l-Celâli ve'l-İkrâm; Kayıtsız ve şartsız azamet sahibi olan, bütün sıfat, fiîl, emir ve yasaklarında yüce ve tam olan, bütün eksik sıfatlardan münezzeh olan, dilediği kullarına yücelik ve azamet veren, hiçbir karşılık beklemeksizin veren ve ihsanda bulunan, inkâr ve nankörlüklerine karşı kullarını cezalandırmakta acele etmeyendir.
ذُوالْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
ZÜ'L-CELÂL-İ VE'L-İKRÂM: "Celâl, sözlükte "Büyüklük, yücelik, ululuk, azamet, yüce ve münezzeh olmak" anlamlarına gelmektedir." (Esmâ-i Hüsnâ, Ramazan SÖNMEZ, s.427) İkram ise, "cömert, merhametli, asil ve şerefli olmak" manasına gelmektedir.
"Yüce Rabbimiz bu iki ismin başına "sahip" anlamındaki "zü" ekini getirerek bir terkip yapmış ve bu terkiple kendisini "azamet ve kerem sahibi" olarak nitelemiştir." (En Güzel İsimler 99 Esma Sonsuz Mana, Fatma BAYRAM, s.294)
Celâl sahibi olmak, sonsuz değerlilik, büyüklük, yücelik ve azamet, yaptırım gücüne mâlik olmaktır. Buradaki büyüklük, Allah'ın yaptığı işlerdeki büyüklüktür. Zâtının büyüklüğü ise, Kebîr ve Azıîm oluşu ile anlatılmaktadır. Kebîr ve Azıîm olan Allah, yaptıklarında Celâl sahibi olmakla üstündür.
"Zü'l-Celâl sıfatı, Allah'ın azamet ve ululuğunu, kadrinin ve şanının yüceliğini ve her şeyden üstün olduğunu, Zü'l-İkram sıfatı ise, şerefli ve değerli, yaratıklarına karşılık beklemeksizin nimet veren, fazlı ve ihsanı tam olan demektir." (El-Müfredat, Ragıb el-Isfehânî, s.429 - Esma-i Hüsna, Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ, s.176)
"Zü'l-Celâl, Allah'ın kemal sıfatına işaret etmektedir. İkram ise Allah'ın tenzihi sıfatına delâlet eder. "Celâl" hakiki bir sıfat, "el-İkram" izafi bir vasıftır. Celâl, O'nun zâti, İkram ise fiîli sıfatıdır." (Ayet ve Hadislerle El-Esmâü'l-Hüsnâ, Prof. Dr. İzzeddin CEMAL, s.322)
"Istılâhi olarak Zü'l-Celâli ve'l-İkrâm; Kayıtsız ve şartsız azamet sahibi olan,
Zü'l-Celâlive'l-İkrâm; Bütün sıfat, fiîl, emir ve yasaklarında yüce ve tam olan,
Zü'l-Celâlive'l-İkrâm; Bütün eksik sıfatlardan münezzeh olan,
Zü'l-Celâlive'l-İkrâm; Dilediği kullarına yücelik ve azamet veren,
Zü'l-Celâlive'l-İkrâm; Hiçbir karşılık beklemeksizin veren ve ihsanda bulunan,
Zü'l-Celâlive'l-İkrâm; İnkâr ve nankörlüklerine karşı kullarını cezalandırmakta acele etmeyendir." (Esmâ-i Hüsnâ, Ramazan SÖNMEZ, s.427)
Ragıb el-İsfehânî (ra): "Celâl kelimesinin, yüceliğin doruk noktasını teşkil ettiğini, bu sebeple Allah'tan başkası için kullanılmadığını söyler." (Müfredât, Ragıb el-İsfehânî, s.330)
"Bu Zü'l-Celâli ve'l-İkrâm sıfatı, Allah'a mahsus olan ve O'ndan başkası için kullanılmayan sıfatlardandır." (Allah'ın Güzel İsimleri Esmâü'l-Husnâ, Prof. Dr. Ramazan ALTINTAŞ, s.380)
"Bu sıfat, büyüklük alâmeti olan ne kadar kemâlat varsa hepsinin Allah'a mahsus olduğunu gösterir. O'na ait olmayan bir kemal düşünülmeyeceği gibi, hiçbir nimet ve şeref de O'ndan başkasından gelemez. Mahlûkattaki gözlemlediğimiz ne kadar mükemmellik varsa, hepsi O'nun kemâlinin zayıf bir gölgesi ve işaretidir." (En Güzel İsimler 99 Esma Sonsuz Mana, Fatma BAYRAM, s.294)
Zü'l-Celâlive'l-İkrâmism-i şerif'i, Kur'an-ı Kerim'de Rahmân Suresinde iki yerde geçmektedir.
Rahmân Suresi, baştan sona Rabbimizin nimetlerinin sayıldığı ve yaratılıştaki muhteşem gücün anlatıldığı bir suredir. Baştan 25. ayetin sonuna kadar kâinatın ve insanın yaratılışı çok etkileyici bir üslupla anlatıldıktan sonra, 26. ayette bütün bu yaratılmışların fâni olup bir gün yok olacakları söylenir. Akabinde gelen 27. ayette ise her şey yok olduktan sonra, Bakî olacak olanın sadece ve sadece:
وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
Meali: "Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı bâki kalacaktır" (Rahman, 55/27) gerçeği hatırlatılır. Bu ayetlerin akışında ve sözün buraya gelişinde Yüce Allah'ın, hem azameti hem de lütufları iliklerimize kadar hissedilir
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız