Biz, Peygamberimiz (sav)'in usulüne riayet ederek, dışımızdaki insanları değil kendimizi Rabbimize şikâyet etmeliyiz. Taif'teki meşhur duasını prensip haline getirmeliyiz. Zira bir şey yapamadığı için ıstırap duyan kalbe Cenab-ı Allah muhabbetle yaklaşır. Toplumsal barışı sağlamanın gereklerinden biri de onu bunu suçlamak yerine, ne yaptığımızı, nerede hata yaptığımızı ve neyin neticesinde böyle bir sonuca ulaştığımızı muhasebe etmektir.
Toplumsal barışı sağlamak için gözetmemiz gereken en önemli husus ise Kur'an ile sağlıklı bir iletişim kurmaktır. Vahiy, Allah'ın insanı kendisine muhatap kabul etmesinin bir neticesidir. Hz. Âdem ile başlayan insanlık tarihinin her döneminde Allah, insanı göndermiş olduğu ilahi müfredat ile eğitime tabi tutmuştur.
Müslümanlar olarak toplumsal barışı saÄŸlayabilmemiz için gündeme almamız gereken konular vardır. Bunlardan ilki etrafımızdaki her insanın "Hepiniz Âdem'densiniz. Âdem ise topraktandır"  nebevi beyanına binaen bir Peygamber evladı olduÄŸuna ve hepimizin de Peygamber Efendimiz (sav)'in on beÅŸ asır sonra gelen ümmeti olduÄŸuna inanmaktır. Peygamberlerin evlatları ve ümmetleri, inanan ve tabi olanlarla, inanmayıp asi olanlar ÅŸeklinde iki gruba ayrılmaktadır. DoÄŸal bir süreç olarak da bu iki grup arasında adı bazen savaÅŸ, bazen cihad olan bir mücadele baÅŸlayacaktır. Unutmamalıyız ki Müslümanların cihad tarihinde Batı'da olduÄŸu gibi iÅŸgal hiçbir zaman kendine yer edinememiÅŸ, bunun yerine hep fetih gündeme gelmiÅŸtir. Batı'nın aksine önce gönüller sonra beldeler fethedilmiÅŸtir.Â
Toplumsal barışı saÄŸlamak için gözetmemiz gereken bir diÄŸer husus ise ortak deÄŸerlerimizdir. Kur'an-ı Kerim'de ortak deÄŸerlerimiz Peygamberler, sıddıklar, ÅŸehitler ve salih kullar (Bkz.Nisa, 4/69) olarak özetlenmektedir ki bu zümreler kıyamete kadar insanlar arasında varlıklarını devam ettireceklerdir. Kendileri olmasa dahi onların misyonlarına sahip çıkanlar, onların varisleri olarak hep aramızda olacaklardır. O halde ortak deÄŸerlerimiz olan âlimlerimiz, yöneticilerimiz, zenginlerimiz, vakıf ve derneklerimize sahip çıkmak, toplumsal barışın gereklerindendir.Â
Ä°nanışları ve ideolojileri farklı olan insanların barış içinde yaÅŸaması için dikkat edilmesi gereken üçüncü husus ise Müslüman'ın buÄŸz ve nefretinin ÅŸahıslara deÄŸil, ÅŸahısların yaptıkları kötü fiillere olduÄŸunun bilinmesidir. Nitekim Müslüman tebliÄŸ vazifesi gereÄŸince günahkârdan nefret etmek, ona karşı tavır almakla deÄŸil,  muhatabına hakikati anlatmak, onu hatasından vazgeçirmeye çalışmakla yükümlüdür. Çünkü vahiyle muhatap olması, vahyin tedrisatından geçmesi, ibadetlerle hemhal olması ona bir sorumluluk, anlayış ve elinde olanı olmayana tattırmaya vesile olmak demek olan merhameti kazandıracaktır.Â
Yüce Allah'ın deÄŸiÅŸmez prensipleri vardır. Onlardan biri de yeryüzünde yaÅŸayan kullarının ellerinde imkânlar olduÄŸu müddetçe onların hayatına müdahale etmemesidir. Peygamberler "Allah'ın yardımı ne zaman?" diye sorana kadar yani bütün imkânlarını kullanıp bir sonuca ulaÅŸamayıncaya kadar Allah'ın yardımı tecelli etmemiÅŸtir.Â
Biz Peygamberimiz (sav)'in usulüne riayet ederek, dışımızdaki insanları değil kendimizi Rabbimize şikâyet etmeliyiz
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız