İşgal rejimini ateşkese zorlayan Filistin direnişinin kararlı duruşu ve mücadelesidir. Çünkü her ne kadar savaş Gazze Şeridi açısından son derece yıkıcı olduysa da işgal ordusu da bu savaşta çok önemli sayıda kayıp vermiştir. Kaybettikleri arasında özel yetiştirilmiş askeri birliklerinin en üst düzey komutanları da yer almıştır. Bunun yanı sıra savaş siyonist işgal rejiminde siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunların her geçen gün daha da artmasına neden oluyordu.
Siyonistler bir yandan 19 Ocak'ta ateşkesi kabul etmek zorunda bırakılırken diğer yandan hemen ertesi gün yani 20 Ocak 2025 tarihinde Filistin'in Batı Yaka (Batı Şeria) bölgesinin kuzey kesimlerine yönelik olarak aynen Gazze'dekine benzer bir soykırım savaşı başlattılar. Bu bölgedeki kuşatma ve saldırılarına bölgenin en kuzeyindeki Cenin şehrinden ve Cenin Mülteci Kampı'ndan başladılar. Özellikle Cenin Mülteci Kampı'nın dışarıyla ilişkisini keserek insanları evlerini boşaltmaya zorladılar.
Filistin'de 7 Ekim 2023 tarihinde gerçekleştirilen Aksa Tufanı Operasyonu'nun savaşın sebebi ve fitilini çeken olay olarak gösterilmesinin haksızlık olduğunu daha önce de dile getirmiştik. Çünkü burada savaşın sebebi fiili olarak devam eden işgalin kendisidir. Ayrıca Filistin halkı işgali reddettiğinden ve topraklarını yeniden bağımsızlığına kavuşturmak için mücadeleye devam ettiğinden siyonist işgal rejimi de askeri operasyonlarını ve saldırıları zaten sürdürüyordu. Bu itibarla Aksa Tufanı bir karşı ataktır ve işgal güçlerini sıkıştırma amaçlıdır.
Komplo teorileri kurgulamayı sevenlerin iddia ettikleri gibi bu olay siyonist işgal rejiminin Filistin direnişini tuzağa düşürmek amacıyla bilerek göz yumduğu bir operasyon da değildir. Çünkü işgal rejimi bu operasyonda hem askeri hem de siyasi yönden çok büyük bir sarsıntı yaşamıştır. İstihbarat teşkilatlarının direniş atağı karşısında acze düştüğü görülmüştür. Oysa işgal rejimi kendine güvendiği ortamlarda Filistin direnişini sıkıştırma operasyonlarına başlama konusunda çoğu zaman gerekçeye ihtiyaç duymamıştır. İhtiyaç duysa bile bunu çok basit bir hadiseyle oluşturması mümkündür. Kendisini bu derecede sarsacak bir saldırıya fırsat vereceği yönündeki komplo teorisi son derece saçma ve tutarsızdır.
Böyle bir operasyon karşısında önce ciddi şaşkınlık yaşayan siyonist işgal rejimi, ABD'nin destek ve teşviklerinin de etkisiyle hızlı bir şekilde hava saldırısı başlattı. Bu saldırıların aslında siyonistler tarafından esir alınanların da hayatını tehdit ettiğini biliyorlardı. Bu yüzden siyonist toplumdan bazı itirazlara rağmen, esir takası pazarlığı yapmanın, direnişin şartlarına razı olmanın Filistin direnişi açısından önemli bir zafer sayılacağını, bunun da ileride siyonist işgal rejiminin geleceğini de tehlikeye sokacak biçimde direnişçilerin bileğini güçlendireceğini düşündüğünden işgal rejiminin itibar ve istikbalini kurtarmak için siyonistlerden esir alınanların hayatlarını tehlikeye atmayı tercih etti. Zaten siyonist işgal rejiminin kendisine en çok güvendiği ABD'nin telkinleri de bu yöndeydi ve bunun için her türlü yardım ve desteği sınırsız bir şekilde takdim etmeyi kabul etmişti.
Sonuçta siyonist işgal rejimi ve ABD birlikte, Gazze'ye yönelik olarak tam anlamıyla bir soykırım savaşı başlattı. Savaşan savaşmayan, silahlı silahsız ayrımı yapılmaksızın Gazze'deki Filistinlilerin tümü hedef alındı. Uluslararası hukuka göre güvenli olması gereken sağlık kurumları, okullar ve sığınma merkezleri kasıtlı olarak hedef alındı. Üçte ikisi kadın ve çocuklardan olmak üzere, henüz enkaz altından çıkarılmamış olanlarla birlikte 60 binden fazla insan öldürüldü. 110 bin civarında insan yaralandı. Bölgedeki evlerin %80'ine yakın bir kısmı kullanılamayacak derecede tahrip edildi. Bunların da çoğu tamamen yerle bir edildi. Altyapı tesisleri tamamen tahrip edildi. Nüfusun %90'a yakın bir kısmı yerinden edildi
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız