Cömert, elindeki maddi ve manevi imkânları meşru ölçüler içinde karşılık beklemeden gönüllü olarak başkalarının yararına sunabilendir. Cömertlik ise eli açık olmak, hayır amacıyla gönüllü olarak harcamada bulunmak, iyilik yapmaktır. İnsanın, sahip olduğu imkânlardan Allah (cc) rızası için muhtaçlara ihsan ve yardımda bulunmasını sağlayan üstün bir ahlaki vasıftır. Cömertlik, sadece maddi servetin paylaşılması değil; aynı zamanda bilgi birikimi ve yeteneğin paylaşılmasıdır.
Cömertlik; iyilikseverliği, diğerkâmlığı ve fedakârlığı içinde barındıran bir haslettir. Nitekim cömert kişi, başkasını kendisine tercih eden fedakârlık yapan ve iyilik yapmayı sevendir. Dost ve arkadaşlara yardımcı olmak, iyilik ve ihsanda bulunmak gibi güzel davranışlar, cömert insanın bariz vasıflarıdır. Cömertlik sayesinde, varlıklı ve yoksul kimseler arasında sevgi ve kardeşlik bağları oluşur. Kıskançlık, haset, çekememezlik gibi kötü huylar azalır. Toplumun farklı kesimleri arasında sosyal denge ve adalet sağlanmış olur. Cömert kimse, sahip olduğu servetin Allah'ın bir lütfu olduğunu bilir ve onları Allah'ın hoşnut olacağı şekilde kullanmaya gayret gösterir. Cömertlik Allah'ın sıfatlarından biridir. Onun bir ismi de kullarına kerem ve ihsanı bol, sonsuz cömert sahibi anlamına gelen "el-Kerîm"dir. Cömertlikte kemal sahibi olan Allah Teâla, kullarının da bu ahlak ile ahlaklanmalarını emretmektedir. Cömertliğin kıyamet gününde insanı her türlü sıkıntı, elem ve kederden kurtaracağına işaret etmektedir. Böyle davranmayanları şu şekilde uyarmıştır: "Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve (Allah'ın izni olmadıkça) hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir." (Bakara, 2/254)
Cömertliğin dünyevi ve uhrevi pek çok hayırlı neticesi vardır. Öncelikle cömert kimseyi Allah Teâlâ sever ve kullarına sevdirir. Cömert kimsenin durumu Peygamber Efendimizin (sav) bir hadisinde şöyle anlatılır: "Cömert kimse Allah'a yakın, insanlara yakın, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah'tan uzak, cennetten uzak, insanlardan uzak ve cehennem ateşine yakındır. Cahil olan cömert, ibadet eden cimriden Allah'a daha sevimlidir." (Tirmizî, "Birr", 40)
Cenab-ı Allah, ulvi niyetlerle yapılan bütün harcamaların Müslüman'ın iyiliğine, kurtuluşa ermesine vesile olacağını bildirmekte; hem dünyada hem de ahirette karşılıksız bırakılmayacağını ayet-i kerimelerde ifade etmektedir: "Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir." (Bakara, 2/261) Allah'ın hoşnutluğunu kazanma niyetiyle harcamada bulunmaya dinî literatürde infak denilmektedir. Kur'an-ı Kerim'de nelerin infak edileceği şu şekilde açıklanmıştır: ".Bir de senden hayır olarak ne harcayacaklarını sorarlar. De ki: İhtiyacınızdan artanı harcayın. Böylece Allah size ayetlerini açıklıyor ki dünya ve ahiret hakkında düşünesiniz." (Bakara, 2/219) İnfakın nelerden ve nasıl yapılması gerektiği ile ilgili olarak Kur'an'da şöyle buyrulmuştur: "Ey iman edenler! Kazandığınız şeylerin ve yerden sizin için çıkardığımız nimetlerin iyi olanlarından Allah yolunda harcayın! Siz göz yummadan, gönlünüze yatmaksızın almayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkmayın! İyi bilin ki: Allah ganidir, hamîddir (kimseye ihtiyacı yoktur, bütün övgülere layıktır)." (Bakara, 2/267 )Yine bu anlamdaki bir başka ayette de "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir." (Âl-i İmrân, 3/92) buyrulmuştur.
Zekât: İslam'ın belirlediği zenginlik ölçüsüne sahip olanların vermesi zorunlu olan bir yükümlülüktür. Toplumdaki ekonomik dengesizliklerin yol açabileceği olumsuzlukların giderilmesinde önemli bir imkân olarak insanoğluna sunulmuş bir lütuftur. Zekât belli bir miktara ulaşmış birikimler üzerinden ödenir. Servetin tek elde toplanmasının önüne geçilmesi amaçlanır. Zekât toplumsal barışın güvencesidir. İslam'da sosyal devlet anlayışının hayata geçirilmesini sağlayan araçlardandır.
Zekât, zenginin malındaki fakirin hakkıdır. Zekât veren kişilerin gönülsüz davranmaması ve başa kakmaması, fakirin de alırken mahcubiyet duymadan kendi hakkını alma bilinciyle hareket etmesi gerekir. İnfak da İnsana rızık olarak verilenlerden muhtaçlara da pay ayırmak, onları yokluğa mahkûm etmemektir. Müslümanlar, çeşitli yollarla elde ettikleri para, ziynet, eşya, mülk gibi maddi kazançlarının kullanımında infak duygusuyla hareket eder. İslamiyet'te malı biriktirmek ve cimrilik hoş görülmez. Anneye, babaya, yakınlara, yoksullara, öksüzlere, yolda kalmışlara ve ihtiyaç sahibine karşılık beklemeden infak edilmesi tavsiye edilir. İbadet bilinciyle verilen zekât ve infak, eşitsizliği yansıtan sınıfların ortaya çıkmasını engeller.
Bu sayımızda sizlerin huzuruna "Zekât ve İnfak'ın Toplumsal Hayatımızdaki Yeri ve Önemi " dosyasıyla çıkıyoruz.
Kıymetli yazarlarımıza, elinizde ve gönlünüzde olmamıza vesile olan makaleleri için teşekkürlerimizi arz ediyor, siz vefalı, fedakâr okurlarımızı dergimizi okumaya davet ediyoruz.
Hicri 1446 Ramazan-ı Şerifiniz mübarek olsun, Nisan sayımızda buluşmak duasıyla.