Allah'ın arzında İslâm dininin Müslümanlar eliyle oluşturduğu mükemmel ve minnetsiz yardımlaşma müessesesi, hiç şüphesiz zekâttır. İnsanların birbirlerine kin ve nefretle bakmalarını ortadan kaldıran ve zenginlerin fakirlere merhamet duymalarını, fakirlerin ise zenginlere karşı dua ve şükran hisleri taşımasını temin eden, yine zekâttır.
Zekât, sosyal adaletin köprüsüdür. Zekât köprüsünden geçmeyen bir toplum, sosyal adaleti gerçekleştiremez. Zekât bize, insanlığa şunu öğretir; İslâm'da insan insanın kurdu değil, yurdudur. İslâm dini; malı olana zekât verme farizasını, malı olmayıp da manevi zenginliği olana da tezkiye etme vecibesini yüklemiştir.
İslâm; hukukta, siyasette, ahlakta bir inkılap olduğu gibi, iktisatta da bir inkılaptır. Zekâtın farz kılınması ile faizin haram sayılması, dinde iktisadi inkılabı tamamlayan iki ana unsurdur. İnsanlık tarihini bir film şeridi gibi nazarımızdan geçirirsek, bütün hataların, rezilliklerin ve ihtilallerin iki görüşten kaynaklandığını müşahede ederiz:
1. "Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne."
2. "Sen çalış ben yiyeyim."
İnsanlık âlemini yıkılmaya doğru götürecek olan birinci görüşü ortadan kaldıracak yegâne kuvvet zekâttır ve İslam'ın beş şartından birisidir. Aynı zamanda insanlığı felaketlere sürükleyen ve asayişi mahveden ikinci düşünceyi kökünden kesen, faizin haram kılınmasıdır ki, İslam dininin mücadele ettiği kötülüklerin başında gelir.
Allah'ın arzında İslâm dininin Müslümanlar eliyle oluşturduğu mükemmel ve minnetsiz yardımlaşma müessesesi, hiç şüphesiz zekâttır. İnsanların birbirlerine kin ve nefretle bakmalarını ortadan kaldıran ve zenginlerin fakirlere merhamet duymalarını, fakirlerin ise zenginlere karşı dua ve şükran hisleri taşımasını temin eden, yine zekâttır.
İnsanların içtimaî hayatında intizam ve asayişi temin eden ibadetin adı zekâttır. Namaz dinin direği ve kıvamı olduğu gibi, zekât da İslâm'ın kantarası, yani köprüsüdür. Demek, birisi dini, diğeri asayişi muhafaza eden İlâhî iki esastırlar. Bunun için birbiriyle bağlanmışlardır. Zekât ile sadakanın lâyık oldukları mevkilerini bulmak için birkaç şart vardır:
1. Sadakayı vermekte israf olmaması.
2. Başkasından alıp başkasına vermek suretiyle halkın malından olmayıp kendi malından olması.
3. Minnetle in'âmın bozulmaması.
4. Fakir olmak korkusuyla sadakanın terk edilmemesi.
5. Sadakanın yalnız mala ve paraya münhasır olmadığı bilinmesiyle, ilim, fikir, kuvvet, amel gibi şeylerde de muhtaç olanlara sadakanın verilmesi.
6. Sadakayı alan adam, o sadakayı sefahette değil, hâcât-ı zaruriyesinde sarf etmesi lâzımdır. (Bkz.İşaratü'l İ'caz (Said Nursî) Sh: 72 )
"Zekât" kelimesi; "temizlemek" ve "artırmak" manalarına gelir. Yüce Rabbimiz, emrine itaat ederek zekâtını güzelce ödeyen kullarının nefislerini bencillik, cimrilik, mal ve dünya sevgisi gibi mezmûm sıfatlardan temizleyerek onları güzel ahlâk sahibi kullarından eyler. Bununla birlikte, mallarını da temiz ve helâl u hoş kılıp bereketlendirir. Rabbimiz şöyle buyuruyor: "Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizler ve arındırıp yüceltirsin." (Tövbe, 9/103)
"Siz hayır yolunda ne harcarsanız, Allah onun yerine bir diğerini lütfeder..." (Sebe, 34/39)
Zekât, insanları sevgi, saygı ve kardeşlik bağlarıyla kaynaştırıp bir araya getirir. Bu sebeple Rasûlullah Efendimiz (sav):
"Zekât, İslâm'ın köprüsüdür" (Beyhakî, Şuab, III, 20, 195; Heysemî, III, 62) buyurmuşlardır.
Bu hadis-i şerif, İslâm dininin temel taşlarından biri olan zekâtın önemini ve toplumsal yapıda oynadığı hayati rolü vurgular. Bu hadis, zekâtın sadece bir mali yükümlülük olmadığını, aynı zamanda toplumun refahı, dayanışması ve adaletinin sağlanması için hayati bir araç olduğunu gösterir. Hadiste anlatılmak istenen, zekâtın İslam toplumunun farklı kesimlerini birbirine bağlayan, sosyal adaleti tesis eden ve toplumsal uyumu sağlayan bir köprü işlevi gördüğüdür. Zengin ile fakir arasında, güçlü ile güçsüz arasında bir köprü kurarak toplumsal eşitsizliği azaltmayı hedefler. Zekât, toplumun zengin kesimlerinin, sahip olduklarının bir kısmını ihtiyaç sahipleriyle paylaşmasını sağlayarak, mal varlıklarının bereketlenmesine ve toplumsal huzura katkı sağlamayı amaçlar. Bu paylaşım, sadece maddi değil, manevi bir zenginleşmeye de vesile olur. Zenginin gönlünü zenginleştirirken, fakirin de ihtiyaçlarını karşılayarak onların hayata tutunmalarını kolaylaştırır
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız