Zekât Ve Âdâbı , Osman Nuri Topbaş
Sayı : 507   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Ä°rfan Mektebi

Osman Nuri TopbaÅŸ

Zekât Ve Âdâbı

  • 28 Åžubat 2025
  • 90 Görüntülenme
  • 507. Sayı / 2025 Mart



Bilinmelidir ki, fakirlerin ve gariplerin duaları, varlıklı ve güçlüler için bir huzur kaynağıdır. Ve onlar için manevi bir yardımdır. Yine bilinmelidir ki, fakirlik ve muhtaçlık, bir zillet ve meskenet değil, belki ahiret tarafı aydınlık bir hikmet ve lütuf tezahürüdür.

Dinin asıl gayesi, Allah'ın birliğini tasdikten sonra, güzel insan, zarif insan, derin insan yetiştirmek ve bu suretle huzurlu bir cemiyet ortamı husûle getirmektir. Bu olgunlaşma da ancak gönülde tezahür eden şefkat ve merhamet hissi ve onun en güzel bir tezahürü olan zekât ve infak ile mümkündür. Bir mümin yüreğinin, Rabbin bütün mahlûkatını şefkat ve merhametle kuşatması icap eder.

İnsanoğlu mahlûkat içerisinde en mükerrem olarak yaratılmıştır. Güçlü-güçsüz, sıhhatli-sıhhatsiz, bilgili-bilgisiz, zengin-fakir gibi fertler arasındaki farklılaşma ve kademeleşme ise, toplum nizamının tesisi ve ahengini temin içindir.

Bu kademeleşmede ehemmiyetli bir yer teşkil eden zenginlik ve fakirlik, birbirine zıt iki iktisadi farklılık arz eder. Zenginlik ve fakirlik gibi farklı imkânlara sahip olma, imtihan gayesiyle takdir-i ilâhînin ince ve derin hikmetlerini ihtiva eder. Zenginlik bir izzet, fakirlik de bir zillet değil, taksim-i ilâhîdir; mukadderatın hikmet ve maslahat tezahürüdür. Allah Teâlâ buyurur:

".Dünya hayatında onların (insanların) maişetlerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için de kimini (n maişetini) derecelerle ötekine üstün (fazla) kıldık. (Ancak) Rabbinin rahmeti, onların biriktirdiklerinden (maişetlerinden) daha hayırlıdır." (Zuhruf, 43/32)

Varlıklı insanların servete râm olma neticesinde muhtemel azgınlıklarına set çekmek, muhtaçların da zenginlere karşı kin ve haset gibi menfi temayüllerinin tomurcuklanmasını engellemek, ictimâî hayatı korumak ve fertleri birbirine muhabbetle bağlamak için "zekât", farz kılınmıştır. İslâm ictimâî nizamında, fakir ve zengin arasındaki denge ve muhabbeti temîn etmek için "zekât ve infak" ibadeti çok mühimdir.

Zengin, malını nereden kazanıp nereye sarf ettiği hususunda, Allah'ın huzurunda hesap verecektir. O, varlığının muayyen bir kısmını fakirlere vermeğe memur kılınmakla serveti bakımından büyük bir imtihana tâbîdir. Ancak diğerleriyle birlikte bu imtihan da kazanıldığı takdirde rızayı ilâhiyyeye ve cennet nimetlerine nail olunur.

Fakir de, yoksulluktaki sabırsızlık, şikâyetler, insanlara yük olmak, zarurete dayanmayan istek, kin, haset, isyan gibi hususlarla birlikte, ahlâk ve iffetini koruyup koruyamamaktan hesaba çekilecek, şayet bunların neticesi Allah'ın rızasına uygun düşerse, onun dünya çilesi, ebedî ahiret saadeti ile ziynetlenecektir.

Zekât, Kur'an-ı Kerîm'de 27 yerde namazla birlikte zikredilir. Bu kadar çok zikredilmesi, ona atfedilen ehemmiyeti gösterir. Yalnız bir yerde (Müminûn Suresi'nde) namaz ayrı olarak geçer ki, orada da namaz kılanların zekâtlarını verdikleri hususu ifade buyurulur. Bunun sebebi, "bedenî" ve "mali" olmak üzere iki gruba ayrılan ibadetlerde, bu ikisinin, birinci sırada ve eş değerde yer almasıdır. Nitekim ameller birbirinden müstakil olduğu, yâni birinin yapılmaması, diğerini iptal etmeyeceği hâlde, zekâta dinimizde verilen değerin ehemmiyetine bakınız ki, Hazret-i Peygamber (sav)'den zekâtsız namazın -âdeta- yok hükmünde sayılacağı bir hüküm sâdır olmuş ve O hidayet rehberimiz bir hadis-i şerifte:

"Zekât vermeyenin namazı da yoktur!" buyurmuşlardır.

Zekât, imkânı olanın muhtaç olana Allah'ın tayin ettiği bir borcudur. Kur'an-ı Kerîm'de:

"Sâilin (muhtacın) ve mahrumun (iffeti dolayısıyla isteyemeyenin), servette malum hakkı vardır." (Zâriyât, 51/19) buyrulmaktadır.

Bu itibarla zekât, mala nisap miktarından fazlasıyla mâlik olanların fakirlere karşı ilâhî bir vergi hâline getirilip geride kalan mülkiyetin helâl kılınmasıdır. Hem de zekât olarak alınan mülkiyet, kısım kısım, derece derece cemiyetin mağdurlarına intikal ettirilir. Böylece toplumda muvâzene, adâlet ve ictimâî ahenk meydana gelir. Zenginin serveti temizlenir. Mal, sâhibine bütünüyle helâl olur. Bu nükteyi kavramak için de:

"(Ey peygamber!) Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin! Ve onlar için dua et! Çünkü senin duan, onlar için sükûnettir (huzur kaynağıdır)." (Tövbe, 9/103) ayet-i kerimesine dikkat etmek lâzımdır.

Zekât, verenle verilen kişi arasında samimiyet ve muhabbet bağının perçinleşmesine sebeptir. Zekât, muhtaca verilecek verginin asgarîsidir. Kâmil iman sahipleri, servetlerini, sadaka, infak ve îsâr ile tezyin ederler.

Zekât ve infaktaki sırlardan biri de, ferdî sermayenin dehhâmeleşmesine (anormal büyümesine) ve bu suretle zayıfların istismar veya hasede sevk edilmesine engel olmaktır. Çünkü zenginlik, bir övünme ve büyüklenme vesilesi olursa, zengin için akıbet hazin olur. Oysa toplulukta, yardım eden veya yardım edilen bütün fertler, maddî ve manevi birbirlerine muhtaçtır. Bu ilâhî tanzim, hikmetler ve ibretlerle doludur

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

507. Sayı Mart 2025