Tasavvufî tabiriyle; İhsan ve murakabe hâli, imanın özü ve cevheridir. Bütün ibadet ve davranış güzelliklerinde arzu edilen huşû, ihlâs ve takva gibi irfan meyveleri, ancak bu kalbî kıvam ile mümkündür.
Eğitimci; kendisine emanet edilen her bir talebenin, istikbâlin zirve şahsiyetlerinden biri olabileceği ihtimâlini dikkate almalı; dünyayı değiştirebilecek dâhîlerin, belki de elinin altında olabileceğini unutmamalıdır. Koskoca bir çınar istîdâdındaki talebesini, bir metre boyunda bir çalıya dönüştüren eğitimci; Allah katında mesul olmaz mı?
"Hak dostlarından biri; ağırlayacağı âmâ bir misafire, her şeyiyle mûtenâ ve mükellef bir sofra hazırlamıştı. Etrafındakiler;
-Efendim; gelecek olan misafiriniz âmâ, niçin bu kadar îtinâ gösterip zahmet buyurdunuz? O sizin bu zarif sofranızı göremez ki! dediler.
O ârif zât ise şu muhteşem cevabı verdi:
-Evet, hazırladığım ikramları o âmâ göremez, fakat âmânın Rabbi görür!"
Yaratılış gayemiz, Cenab-ı Hakk'a kulluktur. Rabbimiz; gerek Zâtına karşı kulluk vecibelerimizi, gerekse birbirimize karşı muâmelât vazifelerimizi;
En güzel davranış kıvamında yapmamızı istemektedir.
Fahr-i Kâinat Efendimiz, kendisine; "İhsan nedir? diye soran Cebrâil (as)'a şu cevabı verdi: İhsan, Allah'a, O'nu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Çünkü Sen O'nu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor." (Müslim, "Îmân", 1, 5. Ayrıca Bkz. Buhârî, "Îmân", 37) Görüyormuş gibi olmak, Allah'ın sonsuz sanat ve kudret nişânelerini görmeyi de muhtevîdir.
Zaten bu görmek dolayısıyla kelime-i şahâdet, şâhit oluş üzerinden bir iman ediştir. Cenab-ı Hakk'ın insana göz, kulak ve gönül vermesi de bu hakikate mebnîdir.
Ayet-i kerimede buyurulur: "Gerçek şu ki, Biz insanı katışık bir nutfeden yarattık; onu imtihan edeceğiz, bu sebeple kendisini işitir ve görür kıldık." (İnsân, 76/2)
Yani insana lütfedilen; Kulak ve işitme nimetinin hikmeti, vahyi işitsin ve ona itaat etsin diyedir.
Göz ve görme nimetinin hikmeti; kevnî ayetleri görsün, ilâhî azamet akışlarından ibret alsın, ilâhî kudreti tefekkür etsin diyedir. Böylece hadis-i şerifte beyan edilen ihsan kıvamında yaşayacaktır.
İnsanın Allah katındaki kıymeti de ancak bu iman, ihsan ve irfan ile meydana gelir. Şairin dediği gibi:
"İki dünyada kulun kıymeti iman iledir,
Gerçek iman edişin sırrı da irfan iledir." (Seyrî)
Bu hakikate rağmen; gafil insan, Cenab-ı Hakk'ın kendisini gördüğünü unutur yahut bu hakikatten gaflete düşer de günahlar işler.
Bişr-i Hâfî Hazretleri şöyle der: "Eğer insanlar, Allah Teâlâ'nın azameti hakkında (lâyıkıyla) tefekkür etseler, O'na isyan edemez, günah işleyemezlerdi." (İbn-i Kesîr, I, 448)
Bütün günahlar hep Allah Teâlâ unutulunca işlenir. Zira bir insan besmele çekerek günah işleyemez; "Allah!" diyerek haksızlık yapamaz ve bir gönlü incitip ona diken batıramaz. Yapması gereken bir işi de eksik bırakamaz.
Hâlbuki düşünmelidir ki;
Yaratan Allah, yarattığını görmez mi? Yaratan O olduğuna göre görmesi de gayet tabiîdir. Ayet-i kerimede beyan buyurulur: "Yaratan, hiç bilmez olur mu? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır." (Mülk, 67/14)
Cenâb-ı Hak muhtelif ayet-i kerimelerde ikaz buyurur: "(O gafil insan), kimse onu görmedi mi sanıyor?" (Beled, 90/7)
"(O azgınlaşan insan) Allah'ın her şeyi görmekte olduğunu bilmez mi?" (Alak, 96/14)
"De ki: Amellerinizi işleyin! Amelinizi Allah da Rasûlü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir." (Tövbe, 9/105)
Bu ilâhî talimatlara riayet ederek; İnsan, daima ilâhî kameraların altında olduğu şuur ve idraki içinde yaşamalıdır.
Tasavvufî tabiriyle; İhsan ve murakabe hâli, imanın özü ve cevheridir. Bütün ibadet ve davranış güzelliklerinde arzu edilen huşû, ihlâs ve takva gibi irfan meyveleri, ancak bu kalbî kıvam ile mümkündür.
Zira Cenab-ı Hakk'ı görüyormuşçasına yapılan her amel-i salih; ihlâs dallarını filizlendirir, takva çiçeklerini açar ve huşû meyvesini verir.
Kullardan kimsenin görmediği yerlerde dahî istikamet üzere olmak, beşer nazarlarından uzak mekânlarda bile günahlardan sakınmak, ancak; "O (cc) beni her zaman ve mekânda görüyor!" şuuru içerisinde olmakla mümkündür
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız