Doğal olaylar, tabiatın bir gereği olarak meydana gelmektedir. Doğrudan ilahi bir ceza değildir, ancak insanlar bu olaylar karşısında tedbir almadığı, gerekeni zamanında yapmadığı ve davranışlarını değiştirmediği takdirde âfet başlarına gelmektedir.
Doğal olaylar ya da bu olayların bir parçası olan depremler bizatihi ilahi bir ceza değildir, ancak, beşeri planda yapılması gerekenleri bihakkın yerine getirmeyenlere deprem bir ceza olarak döner. Tedbirsizliğin acı faturasını Yüce Allah'a kesmek iftiradır. Doğal afetler karşısında önceden tedbir almayanların sebep olduğu acı sonuçlarda kusurları ve ihmalkârlıkları vardır. Âfetler bizim amellerimizin karşılığıdır.
"Kur'an'da Yüce Allah, Âd kavmini rüzgârla, Semud toplumunu depremle, Nuh (as)'ın kavmini tufanla helak ettiğinden bahsediyor. Son zamanlarda bütün bir dünyada, depremler, tsunamiler, kasırgalar, hortumlar ve sellerde bir artış görülüyor. Binlerce insan doğal olaylar sebebiyle can ve mal kayıpları yaşıyor. Acaba doğal olaylar İlahi bir ceza olarak değerlendirilebilir mi?"
Doğal âfetler, insanın kontrolü dışında gelişen, önlem alınmadığı takdirde büyük can ve mal kayıplarına yol açabilecek risk ve tehlike faktörü yüksek olaylardır. Bunlar; heyelan, deprem, volkan patlaması, erozyon, aşırı sıcaklıklar, kar fırtınası, kasırgalar, hortumlar, orman yangınları, çığ vb. Dünya üzerinde 31 çeşit doğal afetten söz edilmektedir. Bunun 28'ini meteorolojik afetler oluşturuyor. Her insan şu kuralı bilmelidir. "Doğaya hâkim olan kurallar sistemi değişmez, ancak doğada yaşayan biz insanların davranışları değişebilir." Doğal olaylar tamamen jeolojik, meteorolojik olup, bunların çoğu coğrafi tepkimelerin sonucu meydana gelmektedir. İnsan doğal olaylar karşısında tedbir almadığı, birey ve toplum olarak ödevlerini yerine getirmediği takdirde doğal olaylar âfete dönüşebilmekte, mal ve can kayıplarına sebep olmaktadır.
Yüce Allah, doğada her şeyi belli bir ölçü ve yasaya göre yaratmıştır.(Bkz. Kamer, 54/49) Evrene düzenin sağlanması için fiziksel, biyolojik ve sosyal yasalar koymuştur. O'nun koyduğu bu yasaları ihlal edenlere, ihlal edilen yasal üzerinden faturası ağır yıkımlarla karşılık verilmektedir. Nasıl hukuk sistemleri adam öldürme, hırsızlık yapma, başkasının malını haksız yere gasp etme ya da zarar verme gibi eylemleri suç sayıp işleyene ceza takdir ediyorsa, fiziksel, biyolojik ve toplumsal yasaları ihlal edenler de aynı kaynaklardan şiddetli karşılık görmektedirler. Kur'an'da bu durum bir yasa olarak da konmuştur: "Ama eğer yine fesatçılığa dönerseniz biz de cezayı tekrarlarız." (İsra, 17/8) İnsandan kevnî yasalar karşısında bozgunculuk yapmaması istenmektedir. Eğer insan bozgunculuk yaparsa, kendi eliyle kendisini tehlikeye atmış olacaktır.
İlahi takdir, Allah'ın nesne ve olayları ezelî ilmi ile bilip belirlemesidir. Bütün doğa olayları bu takdir içerisinde değerlendirilir. İnsanın irade ve kudretinin dışında meydana gelen bu olaylar karşısında, insan, sadece tedbir almakla yükümlüdür. Bu konuda bizden istenen tedbiri elden bırakmamaktır. Kur'an-ı Kerim'de ve Hz. Peygamber (sav)'den gelen nebevî ilkelerde esbaba tevessül etmek tavsiye edilmektedir. Nitekim bir ayette, savaşa çıkmadan önce: "Ey iman edenler! Hazırlığınızı görün" (Nisâ, 4/71) buyrularak, savaşın kuralları konusunda tedbir almamız istenmektedir. Hz. Musa (as) kavmi tarafından taşlanmakla (recm) tehdit edilince, Ona: "... O halde kullarımla geceleyin çıkıp git. Çünkü takip edileceksin .." (Duhân, 44/23) buyrularak tedbirli olması öğütlenmektedir. Yine Hz. Peygamber (sav)'e:"(Umuma ait) işlerde onlara danış
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız