Gerçek manada seven biri, sevdiğine fedakârlıkta bulunmayı asla bir zahmet, külfet ve mihnet olarak görmez. Bilâkis tarifsiz bir zevk, doyumsuz bir lezzet ve hakikî saadet olarak telakki eder. Sevdiği uğruna canını bile verse, bunu az görür. Gerçek bir muhabbette müthiş bir sır vardır ki o da zahmetleri rahmete dönüştürmesidir.
Kurbanlık hayvanlar can çekişirken kendi akıbetimizi ve son nefesimizi tefekkür etmeliyiz. Yine düşünmeliyiz ki: Biz o kesilen hayvanın yerinde olabilirdik, o da bizim yerimizde olabilirdi. Biz dünyaya "insan" olarak gelmek için bir bedel ödemedik. Fakat bu nimetin şükür bedeli olarak, insanlık şeref ve haysiyetine yaraşır şekilde bir kulluk hayatı yaşamakla mükellefiz. Aksi hâlde Allah katında o mahlûkattan daha aşağı bir mevkiye düşme tehlikesi mevcuttur.
İman, en büyük muhabbettir. Muhabbet ise ispat ve bedel ister. Gerçek bir muhabbetin kantarı da, fedakârlıktır. Yani fedakârlığın kadar muhabbetinde samimîsin demektir.
İnsan en büyük bedelleri, muhabbeti uğruna öder. Muhabbette samimiyetin alâmeti, sevilen uğrunda girilen risk, yapılan fedakârlık, katlanılan zorluklardır. Sevdiği için kendi rahatından, imkânından, menfaatinden vazgeçemeyen, gerçek manada seven değildir.
Gerçek manada seven biri, sevdiğine fedakârlıkta bulunmayı asla bir zahmet, külfet ve mihnet olarak görmez. Bilâkis tarifsiz bir zevk, doyumsuz bir lezzet ve hakikî saadet olarak telakki eder. Sevdiği uğruna canını bile verse, bunu az görür.
Gerçek bir muhabbette müthiş bir sır vardır ki o da zahmetleri rahmete dönüştürmesidir.
Meselâ iman muhabbetiyle dolu bir gönle 20 rekâtlık teravih namazı, hatta uykunun en tatlı zamanında yataktan kalkarak edâ edilen teheccüd namazları bile zor gelmezken, bunun aksine muhabbetsiz bir gönle ise dört rekâtlık bir sabah namazını kılmak zor gelir.
Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'inde imanları için en çetin imtihanlardan geçen fedakâr müminleri haber veriyor.
Hazret-i Mûsâ'ya karşı Firavun tarafından müsabakaya çıkarılan "sihirbazlar"ı bildiriyor. İman ile şereflendikten sonra Firavun'un zulmüne karşı nasıl tavır koyduklarını, imandan bir taviz vermemek için kollarının-bacaklarının çaprazlama kesilip hurma dallarına asılmalarına nasıl razı olduklarını;
".Yâ Rabbi! Üzerimize sabır dök (bir taviz vermeyelim). Müslüman olarak canımızı al!" (A?râf, 7/126) diye yakarışlarını, imanda samimiyetin müstesna bir misali olarak beyan buyuruyor.
Yine Cenab-ı Hak Ashâb-ı Uhdûd'u bildiriyor. İmanları uğruna ateş dolu hendeklerde yakılan müminleri haber veriyor.
Yâsîn Suresi'nin ikinci sayfasında Habîb-i Neccâr'ı bildiriyor. Nasıl tevhîdi müdafaa uğrunda taşlanarak can verdiğini; son nefesinde ötelerden perdeler açılıp;
".Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını bilseydi." (Yasin, 36/26-27) diyerek kendisini taşlayan kavminin iman nimetinden mahrumiyetine acımasını haber veriyor.
Yine Rabbimiz Tövbe Suresi'nin 100. ayetinde, Muhâcirler'i, yani Mekke'de câhiliye müşriklerinin terör ve dehşetine rağmen imanlarından taviz vermeyen ilk Müslümanları ve onlara kucak açan Medineli Ensâr'ı bildiriyor
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız