Kur'an'ın dersi, tedrisi için medreseye, mektebe, okula ihtiyaç vardır. Okul mekândır, insan değildir. Müslümanların hüsnü zannında okul denildiğinde okumak ve okutmak akla gelir. Toplumu korkutanlar, Kur'an'ı okumayan ve okutmayanlardır. Okumayan ve okutmayanlardan mürteci, bedevi olur ama medeni olmaz.
Medrese ve dersin esas kabul edilmediği bu asrımızda "Eğitim şart!" gibi herkesin bildiği bir slogan oluşturacak kadar önemli olan okul ve eğitim sisteminin aslında eğitimi değil, disiplini hedeflendiğini duymak çoğu insan için şaşırtıcı olacaktır. "Okulu kim buldu?" sorusunun yanıtı, aslında amacı fabrikalarda çalışması için disiplinli işçiler yetiştirmek olan bir insanı işaret ediyor.
Allah'ın arzında kula kulluktan kurtulmanın çaresi, Allah'tan gelmiş olan kitabın eğitim ve öğretimini yapmaktır. Allah-u Teâlâ buyuruyor:
"Allah'ın, kendisine Kitab'ı, hükmü (hikmeti) ve peygamberliği verdiği hiçbir insanın, Allah'ı bırakıp bana kullar olun, demesi düşünülemez. Fakat (şöyle öğüt verir:) Öğretmekte ve derinlemesine tedrisini yapmakta olduğunuz Kitap uyarınca rabbânîler (Allah'ın istediği örnek ve dindar kullar) olun." (Âl-i İmran, 3/79)
Kur'an bir akide ve amel, bir hak ve hukuk, bir medine ve medeniyet, bir hükm-ü hükümet, bir dinü devlet kitabıdır. Bu kitabın dersini yapmayanlar, medresesinden geçmeyenler, Allah'ın dinine hizmet edemezler. Bu ayetten açıkça anlıyoruz ki; Rabbâni olmamızı emreden Kur'an bizden medrese ve ders istiyor. Müslümanın her gün Kur'an'dan mutlaka bir dersi olmalıdır. Kur'an bizden imanın pratiğini ister. Bu ayetin bir manası da "Ebûbekir gibi olun" demektir. Çünkü Hz. Peygamber'in vefatında bütün müminlerin içi daralıp şaşkınlığa düştüğü hâlde onun gönlünde farklı bir tesir meydana gelmemiş ve ortaya çıkarak halka şu konuşmayı yapmıştı:
"Ey insanlar! Kim Muhammed'e tapıyorsa bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim de Allah'a tapıyorsa bilsin ki Allah diridir, asla ölmez." (Buhârî, "Cenâiz", 3; İbn Mâce, "Cenâiz", 65) İşte Rabbânî'nin hükmü budur. Olaylar karşısında gönlünde değişme olmadan sıkıntıları göğüsler.
Kur'an'ın dersi, tedrisi için medreseye, mektebe, okula ihtiyaç vardır. Okul mekândır, insan değildir. Müslümanların hüsnü zannında okul denildiğinde okumak ve okutmak akla gelir. Toplumu korkutanlar, Kur'an'ı okumayan ve okutmayanlardır. Okumayan ve okutmayanlardan mürteci, bedevi olur ama medeni olmaz. Ayet-i Kerime'de geçen "Rabbâniyyûn" kelimesi "rabbânî"nin çoğulu olup, bunun Arapça olduğunu düşünen bilginler tarafından değişik şekillerde açıklanmıştır:
a) "Rabb"ini bilen ve daima O'na kulluk etme çabası gösterenler,
b) "İlim erbab"ı, yani insanları bilgilendiren ve onları iyiliğe teşvik edenler,
c) "Mürebbiler", yani insanları eğiten ve topluma yön veren kişiler. Bazı bilginlere göre bunun aslı Süryânîce veya İbrânîce'dir. (Bkz.Râzî, Tefsiru'l Kebir, VIII, 111-112; İbn Atıyye, el-Muharraru'l-veciz fi tefsiri'l kitabi'l-Aziz, I, 462) "Kelimenin İbrânîce'deki açıklaması şöyledir: Bunun aslı rab (rav) olup "büyük" demektir. Daha sonra kelime "efendi, sahip" anlamını kazanmıştır. Mişna ve Talmud'un hazırlandığı dönemlerde ise "din bilgini, üstat" manasında kullanılmıştır; "rabbi" de "üstadım, efendim" anlamındadır. Rabban (çoğulu rabbanîm) kelimesi de rab kelimesinin pekiştirilmiş şeklidir ve aynı manadadır. Özetle İbrânîce'de rabbâniyyûn (rabbanîm), dinî ilimlerle ve bilhassa Tevrat'la meşgul olup halka doğru inanç öğreten din üstatları demektir." (Ömer Faruk Harman, "Rabbâniyyûn", İFAV Ans., III, 570) Rabbâniyyûn kelimesi Kur'an-ı Kerîm'in iki ayetinde daha "Yahudi din bilginleri" anlamına gelen "ahbâr" kelimesiyle birlikte geçmekte olup bu iki gruptan, Tevrat'ın hükümlerini korumakla ve bunları Yahudilere öğretip gereğince yaşamalarını sağlamakla görevli kişiler olarak söz edilir. (Bkz. Mâide, 5/ 44, 63) Bu izahlar dikkate alındığında, ayette geçen "Rabbânîler olun" cümlesini, peygamberlerin bütün insanlara "Allah'a içtenlikle kulluk etme" çağrısı olarak anlamak mümkün olduğu gibi, özellikle ilim emanetini üstlenen veya toplumlara yön verme mevkiinde bulunan kişilere, doğruları öğretme ve gerçek kurtuluş yolunu aydınlatma hususundaki sorumluluklarını hatırlatma ifadesi olarak düşünmek de mümkündür. Bu öğütün "öğretmekte olduğunuz kitap ve yapmakta olduğunuz incelemeler gereğince" şeklinde bir dayanağa bağlanması ikinci anlamı teyit etmektedir. Bu konumdaki kişilerin kendilerini gerçekten Allah yoluna adamış ve bu sorumluluğun bilincinde olmaları halinde, yol gösterilmeye muhtaç kişilerin yukarıda değinilen çarpık telakkiye yani onları rab mevkiine yükseltme anlayışına yönelmelerine zaten fırsat kalmaz
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız