Ümmet-i İslâmiyyenin en kıymetli sermayesi güvendir. Güveni kaybetmiş bir toplumdan daha fakiri olmaz. Hayatımızın her döneminde en çok ihtiyacımız olan bu hasleti kaybetmenin acısını çekiyoruz. Güven; itimat, korku ve kuşku duymadan inanma, bağlanma ve yaşama demektir. İnsan ve canlılar için hava, su ve oksijen ne ifade ediyorsa toplumlar için de güven onu ifade eder, yani olmazsa olmaz bir konumdadır.
Emn-emniyet, bütün canlı varlıklar için bir sığınaktır. Güven, ruhun emniyet adası, aklın da emniyet kemeridir. Aklınıza, kalbinize mukayyet olmak istiyorsanız, emin olacaksınız ve emniyet telkin edeceksiniz. Sizinle dostluk kuran, ticaret yapan, yolculuk yapan pişman olmayacaktır. Şayet insanları sizinle olan münasebetlerinden dolayı pişman ettiriyorsanız, siz de güven ve güvenliğin namusuna tecavüz edenlerdensiniz.
İnsanlarda güven duygusu, fıtridir. Hayat nizamımız İslam, her fırsatta korku ve kuşku içinde kalmış insana güveni telkin eder. Güvenin yegâne teminatı, bizatihi İslâm'ın kendisidir.
"Dinde güven duygusunun kaynağını oluşturan iman, ahlâki değerlerin ana merkezini oluşturur." (Toshihiko Izutsu, Kur'an 'da Dini ve Ahlaki f Kavramlar, (çev. Selahattin Ayaz), Sh: 245, Pınar Yayınları, İstanbul/1991) Güven imanın yaşama zemini, ahlâkın nefes alma imkânıdır.
"Güven, inanmak ve itimat etmektir." (Şemseddin Sami, Kamusuı Türki, Sh: 451) Dine inanmayan ve dini değerlere itimat etmeyenin güveni olmaz. Güven, tevhidi bütünlük içinde bulunmaktır. İnsanların en eminleri, imanları bütün olanlardır. Buçuklu iman, yarım iman olmaz. İmanın şikesi ve şakası da olmaz.
İman, güven duymak demektir. İmanın birçok tarifi olabilir. Ama biz imanı, "Tecrübeye gerek duymadan Allah'ın buyurduklarının hayır ve güzelliğine güven duymaktır" diye tanımlayalım. Yakîn ise bu sonucu yakinen görmektir. Uzağı yakın görmektir. Müminler, Allah'ın her emrini büyük bir güven ve itminan ile doğru kabul ederek güven duyarlar. Allah'ın gelmiş olan dine değil, beşeri ideolojilere güvenenlerin Allah'a güvenleri kalmamış demektir.
Mümin; emin kişidir, güvenilir kişidir; çünkü güven, iman kaynaklı bir kavramdır. Nitekim bir hadis-i şerifte "Güvenilirliği olmayan kimsede iman yoktur." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 210) buyrulmuştur. Güvenilir olmak, en büyük erdem ve güçtür. Peygamber Efendimiz (sav), peygamber olmadan önce de sonra da, kendisini sevenlerce de sevmeyenlerce de içinde yaşadığı toplumda "El-Emin/Güvenilir Muhammed" diye bilinmekteydi. Onun emin kişiliği, peygamberliğini ilan ettikten sonra, müşriklere karşı kendisinin en güçlü, müşriklerin ise ona karşı en zayıf noktasını eminlik teşkil ediyordu. Hainliğin eminlik karşısında direnme gücü olmaz.
Eminlik vasfı imandan gelir. İman kelimesi e-mi-ne kökünden gelir. Bu kökün manası "güvenmek, korkunun gitmesi, korku ve endişenin olmadığından emin olmak"; eman ise "insanın güvende olması, bir kimsenin bir insana güvenmesi ya da insanın bir şeye güvenmesi" demektir. İman etmek, bir şeye güvenmek ya da onun korumasına girmek, yani güveni altında olmak demektir. Emîn, âmin (güvende olan) ve emânet gibi başka kelimeler de aynı kökün anlam çerçevesinde buluşurlar. (Bkz.er-Ragıb el-İsfehânî, el-Müfredât fî Garîbi'l-Kur'ân, Sh: 30-31, İstanbul/1986) Demek ki insan iman edince, iman ettiği şeye güvendiği için ona bağlanır. Allah'a iman eden (mümin), hem O'na güvenmiş hem de O'nun gözetmesi ve koruması altına girmiştir. İmanını tazeledikçe de güven tazelemiş olur. Günümüzün Müslümanlarının dua edenleri ve âmin diyenleri çok, ama eminleri yok. Emin olmayan toplumların âminleri geri döner!..
Allah'ın arzında gücünü inandığı dinin değerlerinden alan iradeli insanlar, imanlarıyla güçlenen kişiliklerinin sarsılmasına asla fırsat vermezler. Dolayısıyla toplumun en güçlü insanları, emanı ve emniyeti imanda bulanlarıdır. İman emanı ve emniyeti beraberinde getirmiştir. Emanı ve emniyeti kaybedenler, imanı da kaybederler.
İslâm toplumunda imanın Müslüman'a ve yaşadığı topluma güven duygusunu temin edebilmesi için, İslami prensiplerin içselleştirilerek bir bütün halinde hayata aksettirilmesi zorunludur.
Kur'an ve sünnetin rehberliğinde İslam'a uyan Müslüman, güven içinde yaşar ve imanından aldığı güçle kendini emniyette hissederek, bu güveni etrafına da yayar. İmam-ı Maverdî (ra) "Edebü'd-Dünya ve'd-Din" adlı meşhur eserinde, dünya hayatının dirlik-düzeni yani güvenli bir toplum hayatı için altı temel kuralın bulunması gerektiğine işaret eder: "Bütün esaslarıyla yaşanılan din/dinün mütteba', güçlü yönetici/sultanun kâhir, herkesi kucaklayan adalet/adlün şâmil, genel güven/emnü'l-âmm, verimli/bereketli yurt/devamlı gelir/hısbu dâr, sürükleyici ülkü/emelün fesîh. Bunları şöyle ifade etmek de mümkün gözükmektedir: Güçlü ve adaletli bir yönetim sistemi, aile bağları sağlam bir sosyal yapı, gelenek-göreneklerine bağlı bir toplum, dinini ve kültürünü her çağa taşıma ülküsüne sahip bireyler ve nesiller
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız