Acaba bizler, karşılaştığımız herhangi bir hususta fânilere ne kadar sığınıyor, güveniyor ve onlardan yardım istiyoruz? Onların yegâne yaratıcısı ve sahibi olan, fâil-i mutlak Cenab-ı Hakk'a ne ölçüde sığınıyor, güveniyor ve iltica ediyoruz? Aklımıza evvelâ, fâni sığınak, dayanak ve barınaklar mı geliyor, yoksa Bâkî olan Rabbimiz mi? İşte bu husus, imanımızın seviyesini de ortaya koyan bir miyar hükmündedir.
Velhâsıl tevekkülün aslı, kulun karşılaştığı -hayır ve şer- bütün hâdiselerin Allah'tan olduğunu, O'ndan başkasının yaratma gücü olmadığını bilmesi ve muhtaç olduğu her hususta üzerine düşeni yapıp neticesini Allah'a havale etmesidir. Tevekkülün bu kadarı farzdır ve imanın bir gereğidir.
Ebû Hüreyre (ra), Rasûlullah (sav) Efendimiz 'in şu kıssayı naklettiğini haber vermektedir:
"İsrâiloğulları?ndan bir kimse, arkadaşından bin dinar borç talep etti. O ise:
?Bana şâhitlerini getir, onların huzurunda vereyim de şâhit olsunlar! dedi.
Borç isteyen kimse:
?(Fânilerden şahidim yok.) Şâhit olarak Allah yeter! dedi.
DiÄŸeri:
?Öyleyse buna kefil getir, dedi.
Borç isteyen:
?Kefil olarak Allah yeter! dedi.
DiÄŸeri:
?Doğru söyledin, dedi ve belli bir vadeye kadar parayı ona verdi.
Adam deniz yolculuğuna çıktı ve ihtiyacını gördü. Sonra borcunu, vadesi içinde ödemek maksadıyla geri dönmek üzere bir gemi aradı, fakat bulamadı. Bunun üzerine bir odun parçası alıp içini oydu. Borçlu olduğu kimseye hitaben yazdığı mektupla birlikte bin dinarı o oyuğa yerleştirdi. Sonra oyuğun ağzını kapatıp düzledi ve denize getirip (gönlündeki engin imanı ve Cenab-ı Hakk'a olan tevekkül, teslimiyet ve itimadını serdedercesine):
?Ey Allah'ım! Biliyorsun ki, ben falandan bin dinar borç almıştım.
Benden kefil isteyince, Kefil olarak Allah yeter! demiştim. O da kefil olarak Sen'den razı olmuştu.
Yine benden şâhit istediğinde, Şâhit olarak Allah yeter! demiştim. O da şâhit olarak Sen'den razı olmuştu. Ben ise şimdi malını ona göndermek üzere bir gemi bulmak için gayret ettim, fakat bulamadım. Şimdi onu Sana emanet ediyorum! dedi ve odun parçasını denize attı. Odun (deniz üzerinde yüzerek gözden) kayboldu.
Sonra oradan ayrılıp memleketine gidecek bir gemi aramaya devam etti.
Diğer taraftan borç veren kimse de parasını getirecek bir gemi gelir ümidiyle (sahilde ufuklara) bakmaya başladı. Bu arada, içinde parası bulunan odun parçasını buldu. Onu ailesine odun yapmak üzere aldı. Odunu testere ile bölünce, içinde para ve mektup olduğunu gördü.
Bir müddet sonra borç alan kimse geldi. Bin dinar getirdi ve:
?Malını getirmek için durmadan gemi aradım, ancak bundan önce gelen bir gemi bulamadım, dedi
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız