Tevhid dininin toplum anlayışı "vahdet" esası üzerine inşa edilmiş iken; tevhid dinine inanan muvahhitlerin muhalefet de rahmet aramaları ve bu muhalefeti fikri ve ilmi muhalefet sınırları içerisinde gerçekleştiremeyip sınırı aşmaları suretiyle fiili, ictimaî, siyasî muhalefete dönüştürmeleri ciddi bir tezat olarak karşımızda durmaktadır.
Bugün, İslam ümmetinin parça parça olmasının, mazlum ve mağdur coğrafyalara dönüşmesinin temel sebebi, muhalefet ahlakının terkedilmesinden ve zenginlik sebebi sayılması gereken farklılıkların ayrılık nedeni olarak görülmeye başlamasından dolayıdır. İsrail soykırımı ve zulmü altındaki bir avuç Filistin toplumunda bile El-Fetih ve Hamas adı altında iki farklı siyasal yapılanmanın, fırkanın bulunması siyasi muhalefet konusunda Müslümanların sınıfta kaldığının en bariz göstergesidir.
İnsan yaratılış itibarıyla mükerrem ve mükemmel bir varlıktır. İnsan akıl, şuur, beyan, muhakeme kabiliyeti gibi olumlu istidatlarla; öfke, gazap, kibir, kin, hırs gibi olumsuz duygularla yaratılmış olan bir varlıktır. İnsanlık hilkatte(yaratılış) aynı fıtratta ayrıdır. Hilkat olarak yaratılış olarak bütün insanlar aynı formdadır. Ancak her bir insan bedeni özellikleri, ruhi özellikleri, imtizacı, karakteri, şahsiyeti, kabiliyetleri ile kendine özgü nev-i şahsına münhasır, dünyada ikinci bir örneği daha olmayan irade sahibi bir varlıktır. İrade; kişinin farklı tercihlerde bulunma imkânıdır. Akletme, kıyaslama, muhakeme etme kabiliyeti, kendini ifade etme yani beyan özelliği; bunun yanı sıra kötülükleri emreden nefis taşıyan bir varlık olması sebebiyle insanlar arasında ülfet veya ihtilaf olması yaratılışın bir neticesidir.
Bütün insanlar beğenileri, nefretleri, kinleri, öfkeleri, hoşlandığı ve hoşlanmadığı hususlar açısından benzerlik göstermekle beraber bir diğerinin birebir aynısı değildir. Ülfet, kalplerin ısınması, anlaşma, fikir birliği neticesinde ittifakla insanları bir araya getirirken; ihtilaf, ayrı görüşlere sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, anlaşmazlık, müsavî olmamak gibi manaları içermektedir. İhtilaf yapan kimseye muhalif denir. Muhalefet ve ihtilaf kavramları, HLF kökünden türemiş bir mastarlardır.
İslam'ın gelişim tarihi içerisinde ilmi hilaf diye isimlendirilen mantık, usulü fıkıh, usulü din ile beraber mütalaa edilen tenkid, tartışma, münazara usulünü esas alan müstakil bir ilim dalı da mevcuttur. Aynı şekilde muhalefet konusu hadis ilminin bir alt başlığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Hadis Usulünde muhalefet, râvinin hadis rivayetindeki güvenilirliğini ortadan kaldıran on cerh sebebinden (metâin-i aşere) biridir ve zabt ile ilgili bir râvi kusurudur. İhtilaf konusu ilmi noktalarda cereyan ettiği zaman ufkun genişlemesini, fikrin artıp çoğalmasını ve ilmi tahkik ve tetkikin derinleşmesini temin eder. Ancak ilmi ve fikri noktalardan fiili noktaya yani siyaset alanına ya da toplumsal hadiselere ictimaî boyuta taşındığında ihtilaf, tefrikanın ayrışmanın ve husumetin sebebi olagelmiştir. "Müsademiyi efkârdan hakikat tecelli eder." yani "fikirlerin çarpışmasından hakikat ortaya çıkar." ifadesi fikri bazda farklı görüşlerin birbirinden ayrılan düşünce ve beyanların bir hakikat arayışı ve yolculuğu olduğunu ifade etmek açısından önemli bir kaidedir. Fikirlerin birbirine muhalefeti dünya da insanlık âlemi yaratıldığından itibaren var olagelen bir durum ve süreçtir. Ancak fiili/eylemsel ihtilaflar, yani muhalefetin sosyolojik ya da siyasal alana çekilmesi, ayrışmaların, kavgaların, savaşların asıl sebebi, ana etkeni olmuştur.
Yaratılış itibarıyla varlıklar arasındaki, varlıkların zatlarına ait olan ihtilaflar hayatın devamı, yaratılmışlar arasında karşılıklı işbirliği ve menfaatin temini açısından gereklidir. Şayet yaratılışta gerek insanlar, gerek diğer mahlûkat birbirinin aynısı olarak fabrikasyon bir üretimle yaratılmış olsa idi; o zaman dünya hayatının çekiciliği ya da imtihan sırrı veya bir arada yaşama imkânı söz konusu olmayabilirdi. Yaratılışta gerek türlerin, gerek cinslerin gerekse aynı tür ve cinsteki varlıkların seciye, huy, istidat, tahammül olarak farklı yaratılması, birbirlerine ihtiyaç duymaları, birbirlerini tamamlamaları hem toplum hayatının devamlılığı hem de imtihan sırrı açısından önem arz etmektedir. Çünkü insan insanla imtihan olunur ve insan yaşamış olduğu kâinat ve tabiat içerisinde ki davranışları takip ettiği yol ile değerlendirilecek, hesap verecek bir varlıktır. Kur'an-ı Kerim'de ümmete, siyasi ihtilaftan, tefrikadan sakınmaları, topluca hareket etmelerinin gerekliliği emredilir. Siyasi ihtilafların, Allah'ın yasakladığı, ümmet birliğini parçalayan bir husus olduğunu ifade edilir. Ali İmran Suresi 103. Ayeti kerimede, "Allah'ın ipine topluca sımsıkı sarılmak" emredilirken "fırkalara ayrılmak, parça parça olmak" yasaklanmıştır. Aynı şekilde Enfal Suresi 46. Ayeti kerimede, "düşman karşısında siyasi ihtilaftan sakınılması" gerektiği vurgulanmış "fiili ihtilafın toplumu zayıflatacağı ve mağlubiyete sebep olacağını" bildirmiştir. Tövbe Suresi 107. Ayeti kerimede, "birlik ve beraberliği bozabilecek muhalif hareketlerden uzak durulması gerektiği" vurgulanmış, Rum Suresi 32. Ayeti kerimede, "bölünüp parçalanmanın kötülüğü örnek gösterilerek Müslümanlardan, müminlerden bölünüp parçalanmaktan uzak durmaları" istenilmiştir
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız